Anime,Japonya ve Çöküş

Her ne kadar ilk üretilen örneği 1917 tarihli olsa da manga kültürünü temel alarak gidersek anime kültünün ortaya çıkışı sanatçı Hokusai[i] ile başlar. Daha sonraları 40’ların teknolojik ilerlemeleriyle serpilen animeler, 70’lerde Miyazaki ve Takahata gibi sanatçıların ünlenmesiyle türlü özgün ve yapıcı kişilikler kazanır. Dolayısıyla, bugün Tokyo’nun çeşitli stüdyolarından çıkan binlerce anime her yıl bu geleneğin içerisinde yerini alır. Bu kadar büyük bir emek olması demek haliyle o oranda varlığın da döndüğünün anlatısı. Dağıtımları genel olarak DVD/CD gibi görsel yayın araçları ile gerçekleştirilen animelerin kuşkusuz en büyük sorunlarından biri yeni ortama uyum sağlama sorunları. Zira, müzik endüstrisi bu işi 2000’lerin başlarında çözmüş ve günümüzde müziğe yasal yollarla ulaşmak için birçok örgen bina edilmiş ve örgüt kurulmuştur. Ancak, anime endüstrisinin bu konuda büyük çaplı bir çabası bulunmuyor. “Kimi no na wa” gibi yapımların endüstriye anime kültürünün Japonya dışında da büyük bir topluluğu olduğunu gösterse de kısmi dağıtımcılar dışında geniş çaplı bir dağıtım işi hiçbir zaman için söz konusu olmamıştır. Örneğin, VRV gibi dağıtımcılar hâlâ ülkemiz de içinde olmak üzere birçok ülkede hizmet vermemektedirler. Netflix Japan ile gelen animeler ise sayıca az ve çok kısıtlı o yüzden Japonya dışındaki anime izleyicileri, ürünleri makul fiyatlara, yasal bir biçimde izleme fırsatı edinemediğinden ötürü korsana başvurmakta. Ancak, bu dışa satmamadaki diretgenlik Japon kültürünü tutsak eden bir başka görüngüyü gözler önüne sermektedir ki bu içe kapanıklıktır. Bu görüngüyü bir sayrılık olarak görmediklerinden olsa gerek sorunlarının başlıca kaynaklarından birinin de içe kapanıklık olduğunu anlamamakta ısrarcılar ve anime endüstrisi de bu sorundan payına düşeni almakta.

Japonya içe kapanıklıkla çoktandır tanışlık edinmiş olan bir ülke çünkü Edo döneminde “Sakoku” yani kapalı ülke rejimini uygulayan Tokugawa Şogunlarınca yönetilmiş. Bu dönemde, ticari faaliyetler ancak belirli limanlardan belli başlı kişilerce yapılabilmiş. Örneğin, batı ile tek bağlantıyı Hollandalı tacirler sağlıyor(Lakin Kant’ı bizden önce çevirip okumuşlardır orası ayrı). Bu kadar kapanıklık ile iktifa etmenin saçmalığını ayırdına varmış olsalar gerek ki Meici Restorasyonu sayesinde Koca Japon İmparatorluğunu bina etmişler[i]. Savaş sonrası artatılmış[ii] bir yurdu miras alan Japon 50 ve 60’larda ivmeli bir biçimde ilerleyen Japon ekonomisi bu yükselişini büyük oranda Konfüçyüs harsı ve “Keiretsu”  olarak addedilen oligarşik yapıya borçludur. Zira bu yapılar ihracat odaklı ve ağır sanayi üstüne geliştirilen belirli bir amaç doğrultusunda donatılmış bir makine gibi çalışarak Japonya’nın 80’lerde dünyanın en büyük 2. Ekonomisi olmasını sağlamıştır. Ama her şey güllük gülistanlık giderken nasıl oldu da Rus ayısını deviren küçük Japon, savaştan dinelmeyi başaran Japon, 90’ları atlatamadı ve bunun içe kapanıklıkla ilgisi nedir?

Her zaman dediğim gibi iktisadın hendesesi olmaz burada yine BoJ(Bank of Japan)’un 85’te ABD’nin isteği üzerine Yen’i güçlendirme hareketi gibi davranışlar kuşkusuz Japonya’yı zora sokmuş, Keynes’in deyişiyle Japonya Liquidity Trap ağına yakalanmış. Bununla birlikte biriken içborç ve bunun brincil tetikçilerinden biri olan “Keiretsu’ya verilen boş krediler” ekonomiyi daha da kötüleştirmektedir. Burası işin fazlasıyla teknik kısmı ki benim de Keynes İktisadı üzerine o kadar bir bilgim yok ancak bir mühendis olarak incelemek istediğim asıl husus bir niye Japonya gibi uygulayımbilim alanında ün salmış bir ülkenin tanınır bir start-up kültürünün bulunmadığı. Bunun birincil etmeni Keiretsu’lardır. Çünkü bu devasa ortaklıklar bütün ar-ge çalışmalarını geçmişteki gibi kendilerinin gerçekleştirebileceklerini sanmaktadırlar. Hal böyle olunca da gençlerin kendi başlarına bir yönelimleri olmamakta zaten şirket bünyesine girince de tık tık kırtasiyecilik tık tık Pareto olayları vuku bulmakta sonucen de Silicon Valley veyahut en azından İsrail seviyesinde bir yenilikçi devinim ortaya çıkmamakta. İkincil sorun ise ortaya çıkan yeni uygulamaların gerek telefon gerek bilgisayar tabanlı olsun uluslararası piyasaya değil iç piyasaya yönelik olması. Haliyle 126 milyon nüfuslu bir ülkede iç piyasadan 1 milyon indirme almanız, başarı açısından iyi bir gösterge olsa da Mercari, Progate gibi uygulamaların örneklendirdiği üzere dış piyasada tutunamıyorsanız kalkış noktanızın hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla, Keiretsular büyüme kaygısı güdüyorlarsa start-upların desteklenmesine ivedi olarak önem vermeliler.  Mamafih, Facebook, Microsoft veya en bilinen örneği ile Apple gibi şirketlerin süreğen büyüme döngülerini iktisadın ölçeklenmesi(Diseconomies of scale) görüngüsüne rağmen sürdürebilmeleri dışarıdan devamlı olarak yeşeren start-upların desteklenip bu irili ufaklı oluşumların kendi gövdelerine kazandırmaları ile sağlanmaktadır. Ancak, Japon devleri(Sony, Mitsubishi vb.) böyle bir eğilimi izlemedikleri gibi hükümet ülkenin yad elden gelebilecek nitelikli veya niteliksiz insan gücünü de sınırlamaktadır. Sonucen, ne içeriden ne de dışarıdan beslenebilen yaşlanan nüfusu ile küçülen bir Japonya ortaya çıkmaktadır. Dileğim, bu içe kapanıklıktaki direngenliklerinden cayıp makul yollarla nitelikli ve niteliksiz göçmen alımını teşvik etmeleri. Zira bunu yapmazlarsa görünen o ki başka bir tsunamiden önce Dazai’nin memleketini kendi sigorta sistemi çökertecek, biz de saçma sapan Çin, Kore animelerine kalacağız.

[i] Kendisi Great Wave’in sanatçısı, ayrıca Monet’in samanlarına da esin kaynağı olduğu söylenir.

[i] 1905 Rus savaşından sonra öne çıkmıştır.

[ii] Tahrip edilmiş

Kaynakça

  • https://www.rightstufanime.com/anime-resources-global-history-of-anime
  • https://www.investopedia.com/terms/l/liquiditytrap.asp
  • https://www.thebalance.com/japan-s-lost-decade-brief-history-and-lessons-1979056
  • https://www.investopedia.com/terms/d/diseconomiesofscale.asp
  • https://www.japantimes.co.jp/opinion/2019/03/04/commentary/japan-commentary/wanted-startup-nation-japan/

 

Leave a Reply

1 comment

  1. Sena Aydın

    Çok güzel bir yazı olmuş. Daha önce görmediğim için üzüldüm. Ellerinize sağlık!