Evreka!: Bir Japon Travma Hikayesi

Arınma ve kabullenme ihtiyacının fiziksel form yakaladığı Eureka, Shinji Aoyama’nın günümüze dek sepia tonlarıyla hayata tutunan 2000 yılı filmidir. Yavaş işlenen olay örgüsü ve sessizliğe bürünmüş uzun çekimleriyle, bu şaheseri size bizzat tanıtmak istedim.

Japonya’nın Kyushu adasında sessiz bir güne uyananlardan sabah otobüsüne binecek kadar şanssız olanlar, kendilerini bir araç gaspının ortasında buluyorlar. Sadece üç kişinin sağ çıktığı, okula giden iki kardeş ve otobüs şoförünün, bu travmatik olay ile yolları kesişiyor. Hayatları zihinsel, psikolojik ve ailesel sebeplerle yokuş aşağı sürüklenirken, paylaştıkları travmayı kabullenmek üçünün ortak hikayesi haline geliyor. Hikayelerine dışarıdan eklenen dördüncü karakter ise havada asılı duran duygusal ağırlığa bir başka etki katıyor; seyirciyi temsilen oradaymış gibi, anlayış ve empati ile iyileşme süreçlerine ortak oluyor.

Ne zaman kendimi alışılmışın dışında sürelere sahip filmler için zihinsel olarak hazırlamaya çalışsam, akıcılığını enerjik ve canlı görselliğinden alan filmlere daha yatkın olduğumu fark ediyorum. Dolu dolu diyaloglar, hızlı ve keskin montajlanan geçişler, çarpıcı olay örgüleri ve dorukta tutulan korku, heyecan, komedi ve gerilim ile gözlerim saati aramadan akıp giden filmlerin uzun bir işlenişi olması genelde geri planda kalıyor. Doğal olarak, bu 2000 yılı dramının sepia tonlarıyla kaplanmış yavaş ve aksiyondan çok duyguya yönelik aktarımının 3 saat 38 dakika gibi bir süreye yayıldığını gördüğümde gözlerim büyüdü, tereddüt ettim, odaklanamadım ve vazgeçtim. Ardından, rastgele bir pazar akşamı kendimde o sabrı ve isteği hissettim. Açtım izledim. Alışkın olduğum şok faktöründen, abartı duygu gösterimlerinden, ses ve gürültüden uzak bir yapım olan Eureka‘ya karşı istemsizce beslediğim o ‘sıkılabilirim’ ön yargısını üstümden atmam ise oldukça kısa sürdü. İlk izlenimle bile beni kendisine bağladı, şaheser olduğunu bana çok kısa bir sürede kanıtladı.

Herkesin bu filme benzer bir yaklaşıma sahip olamayacağını düşünüyorum; gerektirdiği sabrı ve zamanı es geçmek mümkün değil. Fakat bu iki faktörü aşabilenler için de eşsiz bir deneyim olacağını belirtmek istiyorum. Travmanın bu denli ince ve naif işlenilmiş örneklerini görmek artık bir nevi rastlantı haline geldi. Şiddetin ve gerilimin grafik gösterimlerinden uzak tutulan hikayelere popüler medya ürünlerinde alışık değiliz. İnsanı yüz ekşitme, yerinden sıçrama, gözlerini kapatma ya da heyecandan soluksuz izleme gibi açık tepkilerden uzak tuttuğu halde içten içe tüketen bu filmi izlerken ikileme düşmemek gerçekten çok zor.

Huzuru temsil eder gibi akan yavaşlığın, işlenilen caniliğin kurbanlarda bıraktığı temelli izlerle oluşan kontrastı insanı düşündürüyor. Hatta, kafa karışıklığına itiyor. Huzursuz hissediyorsunuz, üzülüyorsunuz ve bunların sebebini aksiyon eksikliğinde arıyorsunuz. Detaylara odaklanıyor ve harmoniyle ilerleyen monokrom manzaralarda kendinizi unutuyorsunuz. Döngüde devam eden travma, cinayet, şiddet, cinsel saldırı, terk edilmişlik ve hüznün varlığını hayatın düzenli akışında ve acımasız sakinliğinde bulmaya başlıyorsunuz. Kurbanların iyileşme süreçlerini izlemekten ziyade, bir parçası haline geliyorsunuz. Sıkıcı ilk izlenimiyle yanıltan Eureka, aslında bir epifani (aydınlanma) rolü görüyor. Sizi kötülüğün içindeki korkunç sakinliğe doğru çekiyor ki o sonuca ulaşabilesiniz: kabullenme.

Bir pazar akşamımı ayırıp bu Japon harikasına şans verdiğim için çok mutluyum. İnsanı duygusal komplikelere iten ve içinden çıkılmaz çelişkilerle boğan bir filmin nasıl bu denli rahatlatıcı bir etkisi olabildiğini anlamakta hala zorluk çekiyorum. Sanırım onu eşsiz yapan özelliklerden birisi de bu. Umarım siz de bir şans verirsiniz. Şimdiden iyi seyirler ve keyifli varoluşsal sancılar dilerim!

Kaynakça

Aoyama, Shinji. Eureka. 2000. https://www.imdb.com/title/tt0243889/

Leave a Reply