Japonya ve Deflasyon Spirali

Enflasyonunun önünü alamamak bir ülkenin ekonomisi için belki de en zarar verici olaylardan biridir. Özellikle de merkez bankası faizi arttırmak gibi bir para politikası izlemiyorsa insanlar tasarruf etmekten kaçınır ve harcamaya devam ederler, bilirler ki eğer istedikleri ürünü o an almazlarsa fiyatlar ileride daha da yüksek olacaktır. Aynı günümüz Türkiye’si gibi… Peki ya enflasyonun tam tersi olsa yani fiyatlar günden güne artmak yerine azalsa bir ülkenin ekonomisi nasıl olurdu? Japonya, bu sorunun cevabını 90’lı yıllardan itibaren yaşadığı “deflasyon problemi” ile verecek.

Japon Yeni

Japonya’nın yaşadığı deflasyon problemini anlamak için sorunun temelinin ne olduğunu bilmek ve anlamak gerekiyor. Bu yüzden şimdi rotamızı İkinci Dünya Savaşı’na çevirmek istiyorum. Savaşın sonunda Japonya nükleer savaştan kaynaklı her anlamda büyük bir enkazla karşı karşıyaydı: 1939 yılında yaklaşık 70 milyon olan nüfusundan 3 milyonu savaş yüzünden ölmüştü, geride kalanlar da tam olarak “yaşıyor” denemezdi. Nüfus ve refah seviyesindeki bu değişim tabii ki ülke ekonomisine de yansıdı ve büyüme neredeyse duracak seviyeye geldi. Japonya ekonomik büyümeyi arttırmak için ihracata yönelik bir strateji izledi. İlk önce daha düşük vasıflı işçilere ve yoğun işgücüne yönelik üretim yaparken 1960’larda elektronik ve araba sektörü gibi kompleks ve yüksek kaliteli üretime geçiş yaptı. 1970’lerde Batılı ülkelere göre market payını önemli miktarda arttırdı ve 1980’lerin başında Japonların iş etikleri, düzenleri ve nasıl böyle istikrarlı bir büyüme kaydettikleri akademide bir hayli incelenen ve tartışılan bir konu oldu.

Shibuya Caddesi, Tokyo, Japonya

Bu sırada Amerika Birleşik Devletleri, Japonya’daki bu büyüme ve kalkınmadan rahatsız olur hale geldi çünkü ABD, Japonya’nın haksız yere zayıf olan para biriminden faydalanarak böyle bir büyüme kat ettiğini düşünüyordu. Bu nedenle ABD, 70’lerin sonunda ana faiz oranını önemli oranda yükselterek Amerikan dolarına dünyadaki birçok para birimine kıyasla değer kazandırdı. Japon Yeni de bu olaydan nasibini alarak 1981 ve 1985 yılları arasında ABD dolarına göre %25’lik gibi büyük bir oranda değer kaybetti. Bu sırada Amerikan dolarının değerlenmesinden dolayı Amerikan şirketleri hükümetten uluslararası ticaret düzeyinde daha az rekabetçi olmasını isteyerek Japon ve Avrupa ürünlerine vergi konulmasını talep etti fakat bu isteğin yerine; Reagan yönetimi Japonya, Birleşik Krallık, Fransa ve Batı Almanya ile merkez bankaları eşliğinde bir anlaşma yaparak ABD dolarının bu ülkelerin para birimine göre devalüasyon yapılacağına karar verdi. Eylül 1985’teki bu anlaşmanın sonucu olarak Japon Yeni yükselişe geçti ve eskisinden daha iyi bir konuma oturdu. Böylece ABD ve Japonya arasındaki ticaret açığı kapanmaya başladı ve Japon firmalar, ABD ve Avrupa’da gayrimenkul avına çıkarak varlıklarını arttırmaya başladılar. Bu durum ilk bakışta iyi gibi görünse de Japonya’daki gayrimenkul varlıklarına özel devasa bir balon yani “bubble” yarattı. Bir anda artan bu varlık fiyatlarının bir gün düşeceği belliydi ve beklenen patlama 90’lı yılların başında Japonya’yı etkisi altına almaya başladı. Japonya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası bu durumdan anında etkilenmese de 90’ların ortasında yavaş yavaş durgunluğa ve hatta düşüşe geçti. Bu düşüşten nasibini alan sadece ülkenin GSYİH’sı değil, nüfusu da oldu ve çalışan nüfusundaki düşüş de aynı trendi izlemeye devam etti.

Çalışan nüfusun azalışı aynı zamanda yaşlı nüfusun da artışı demekti çünkü beklenen yaşam süresi o dönemde Japonya’da çok yüksekti ve belki de bu durum, Japonya’daki Deflasyon spiralinin en büyük nedeniydi çünkü yaşlı nüfustaki artış, harcamanın ve tüketimin azalması demekti. Örneğin günümüz dünyasında çalışan, genç biri ev veya araba almaya ne kadar istekliyse yaşlılardan böyle bir talep daha nadir gelir. Bu nedenle Japonya’da tüketime azalan talebe de şaşırmamak gerekir. Japonya’da nüfusun tasarruf etmeye talebi artarken harcamaya olan talebin azalması, onları bu içinden çıkılması çok zor olan deflasyon spiraline attı çünkü arz-talep eğrilerinden anlaşılacağı üzere talep azalırsa fiyatlar düşerdi. İnsanlar elinde para istiflemeye hatta bazıları negatif faiz getireceğini bilse bile parasını bankalarda biriktirmeye devam etti çünkü biliyorlardı ki şu an alacakları mal, ürün veya servis yarın ucuz, önümüzdeki ay daha da ucuz olacaktı. O yüzden şu an yapılan harcama rasyonel bir davranış değildi, para onlara göre yaşadıkları ülkede hep biriktirilmeliydi.

Japonya Bankası

Peki, Japonya bu durumdan çıkmak için hangi yolları izledi? Japonya Bankası 1990’lı yıllarda iskonto oranını %0,5’e kadar indirdi ama bu aksiyonu almak için çok geç kalmışlardı çünkü zamanında gayrimenkul ve arsa fiyatlarında oluşan balonu patlatmak için faiz oranı arttırılmaya belli bir süre devam edilmişti. O yüzden artık faiz oranıyla oynamanın bir anlamının kalmadığını fark ettiği anda ekonomiyi canlandırmak için açık piyasa işlemleri yoluyla para arzını arttırmaya odaklandı. Bu yol ise başka büyük bir sorun olan “kredi krizi” yani kredi sıkışıklığına yol açtı çünkü Japonya Bankası finansal sisteme para enjekte ettiğinde, bankaların eline gelen bu yeni parayı halka kredi verip ekonomiyi hareketlendirmesi beklenirken onlar, gayrimenkul krizinden dolayı yaşadıkları kayıpları gidermek için yeni sunulan parayı rezervlerinde tuttular. Parasal politikalar birbiri ardına denenirken maliye politikaları da işin içine girdi ve devlet harcamaları arttırılmaya başlanıp vergi oranları düşürüldü. Yine de ülke ekonomisinde beklenen o olumlu değişim bir türlü görülemedi çünkü uzmanların yaptığı açıklamalara göre devletin yatırım yaptığı proje ve alanlar verimsiz görüldü.

Özetle bakıldığında bu dönemde Türkiye’de yaşayan birine, en önemli sorun “yüksek enflasyon” gibi görünse de madalyonun diğer yüzü çok daha kötü sonuçlar doğurabiliyor. Enflasyon iyi ve üzerine düşünülmüş politikalarla çözülebilecekken deflasyonla baş etmek, bir ülke için majör depresyon haline gelebiliyor, tıpkı Japonya’da olduğu gibi. Japonya, ürettiği malların kalitesiyle pazarda hep ilk sıralarda yer alsa da hala bu deflasyon korkusuyla yaşamaya devam ediyor.

Kaynakça

“Can Japan Escape Deflation?” (10 Nisan 2021), Methodical Investor. https://www.youtube.com/watch?v=mATSmdbDXlQ&t=472s

“Japan Deflation” (2 Nisan 2020), Camila Yarahuan Ricart. https://www.youtube.com/watch?v=dBH0T2XzBdk&t=279s

Nielson, Barry. (14 Ocak 2022) “The Lost Decade: Lessons From Japan’s Real Estate Crisis”, Investopedia. https://www.investopedia.com/articles/economics/08/japan-1990s-credit-crunch-liquidity-trap.asp#:~:text=Japan’s%20%22Lost%20Decade%22%20was%20a,in%20Japan’s%20previously%20bustling%20economy.&text=Lessons%20from%20Japan’s%20%22Lost%20Decade,and%20inflation%20from%20causing%20stagnation.

Leave a Reply