Mutsuz Üniversiteliler, Mutsuz Gelecek ve Göçen Beyinler

Geçtiğimiz günlerde gündemin kalbine oturan bir konuya değinmek istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nin şimdiye kadar süregelmiş kültürüne aykırı olduğu düşünülen rektör ataması; üniversite öğrencilerinin bu atamaya olan bazı tepkileri ve bu tepkilerin yeniden gündeme getirdiği ‘beyin göçü’ kavramından söz etmek istiyorum. Bunu yapıyor olmamın sebebi aslında ne siyasi bir problemi ortaya koymak ne de yaşanan sistemsel durumu aktarmak istemem değil. Bu konuya dokunmak istememin sebebi; ülke içinde bulunan nitelikli üniversite öğrencileri, mensupları ve mezunlarının mutsuz olmalarının ekonomide yaratabileceği izleri takip etmek istemem oldu. 

Boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin farklı sosyal medya platformlarından yayınladıkları bir videoda ortak bir cümleye yer verildiği görülmüştü. ‘Artık ülkemde dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum’. Bu sözlerin ardından birçok haber kanalında da beyin göçü yeniden gündeme geldi ve konuşuldu. Yalnızca Türkiye’de değil; gelişmekte olan birçok ülke ekonomisinde de problem olarak addedilen bu beyin göçünün ne olduğundan, olası sebeplerinden ve yarattığı olası ekonomik etkilerden gelin birlikte bahsedelim. 

Öncelikle beyin göçü kavramının ne olduğundan söz etmek gerekiyor. Beyin göçü; genellikle yüksek eğitim seviyesine sahip nitelikli iş gücünün gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ekonomilere uluslararası transferi olarak adlandırılıyor.  Yurt dışına yalnızca iş gücü olarak değil eğitim almak için giden öğrenci akışı da bu göçün içine dahil ediliyor. Peki ya bu beyin göçünün sebepleri neler? Bunun için birçok farklı sebep sayılabilir aslında. Gerek gidilen ülkelerdeki çekici etkenler gerekse göç veren ülkelerde bulunan olumsuz koşullar örneklendirilebilir. Bunlar göç eden iş gücünün etkilendiği; görece daha yüksek gelirli çalışma olanakları, daha iyi araştırma imkanları, daha sağlıklı çevre ve daha çeşitli istihdam alanları olarak verilebilir. Aynı zamanda göç veren ülkede düşük iş gücü ücretleri, siyasi ve etnik sorunlar ve verimsiz kurumlar gibi sebepler de göçe teşvik olarak gösterilebilir. 

Türkiye de bu sorunla uzun bir süredir yüzleşen, gelişmekte olan bir ülke. Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre yurt dışında yaşayan toplam 9,5 milyon Türk vatandaşı olduğunu ve bu vatandaşların yaklaşık 5,5 milyonunun da Batı Avrupa ülkelerine göç ettiğini söylemek mümkün. TÜİK verilerine göre 2019 yılında ülkeden farklı ülkelere göç eden Türkiye vatandaşı sayısı 84.863 olarak verilmiş. 2018 yılına kıyasla bu sayının azaldığını söylemek mümkün fakat göç edenlerin her birinin beyin göçü ile gittiğini söylemek pek de mümkün değil aslında. Bu durumda göç eden kişilerin çoğunlukla hangi ülkelere gittiğine bakmak doğru bir yol haritası olacaktır. 

Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan bu tablo incelendiğinde öncelikle Almanya olmak üzere birçok Türk vatandaşının birincil Avrupa ülkelerine olmak üzere kalıcı bir göç gerçekleştirdiğini görebiliriz. Bu aslında 2018-2019 yıllarında giden birçok vatandaşın da beyin göçünün bir parçası olabileceğini gösteriyor. 

Peki ya en çok kim göç ediyor? 

TÜİK verilerine göre 2019 yılında, kadın erkek toplam en çok göç eden kişiler 25-29 yaş aralığında olmuş diyebiliriz. Bu veriler yalnızca Türk Vatandaşlarını kapsamıyor da olsa, yüzdesel olarak değerlendirildiğinde yine çoğunluğun genç kategorisine girdiğini kabul edebiliriz. Bu noktada Türkiye’nin nitelikli iş gücünü özellikle genç kesimden kaybediyor oluşunun ekonomiye olası olumsuz etkileri yadsınamaz. 

Türkiye’nin göç haritasının araştırıldığı Türkiye Raporu’nun tablolarına bakıldığında, imkanı olup da yurt dışına gitmeyi tercih edenlerin yine 18-44 yaş arası çoğunlukla genç kesimi kapsadığını görmek mümkün. Yine aynı raporda, aynı soruya; doktorasını bitirmiş insanların %75 ve yüksek lisans tamamlamış insanların ise %68 oranda ‘evet’ cevabını verdiğini görebiliyoruz. Bu durum da giden nitelikli iş gücünün yanına gitmek isteyenlerin de ekleniyor olduğunu gösteriyor. 

Nitelikli iş gücü göçünü genel hatlarıyla gözlemledikten sonra, bu göçün ülke ekonomisinde yarattığı etkileri araştırmak oldukça önemli.  Basitçe aslında göç veren ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınmasında beyin göçünün olumsuz yönde etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Üretken kapasitenin kaybı, bilimsel gelişmenin geri kalmasını ve bu alanda yapılan kamusal yatırımların da dönütünün azalmasına sebep olabilir. Göç alan ülkenin ise yetenekli iş gücünden faydalandığını söylemek mümkün. Bu durumun en güncel örneği, COVID-19 aşısını bulan Biontech firmasının kurucuları Uğur Şahin ve Özlem Türeci olarak verilebilir. 

Sonuç olarak Türkiye’nin göç eden beyinlerle ilgili bir sorunu olduğunu açıkça görebiliyoruz. Tersine beyin göçünü teşvik etmek adına birçok çalışma yapıldığını da söyleyebiliriz. Bu da aslında yurtdışına gidip donanımını arttıran nitelikli iş gücünün anavatana geri dönmesi demek oluyor. Tersine beyin göçünü ve Türkiye’de yaşayan nitelikli üniversite öğrencilerinin ülke içinde kalmalarını teşvik eden çalışmaların arttırılması, ekonomik büyüme için faydalı olabilir. Dolayısıyla geleceğin parlak Türkiye’si için mutlu öğrencilere ihtiyaç var diyebiliriz. 

http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47134873

https://www.turkiyeraporu.com/trkiyeningockarnesi

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Uluslararasi-Goc-Istatistikleri-2019-33709

https://www.emo.org.tr/ekler/cd92dbca243f63e_ek.pdf

https://www.researchgate.net/publication/332112036_Beyin_Gocu_Nedenleri_Etkileri_ve_Turkiye

http://www.ufuk2020.com/haberler/turkiyenin-beyin-gocu-sorununa-kisa-bir-bakis.html

Leave a Reply

1 comment

  1. Onur Şişman

    Çok güzel bir yazı, önemli ve gündemde yer alması gereken bir konu.