“Doğum eşsiz bir fırsattır.”
“Ölüm olağanüstü bir deneyimdir”
Baş dönmeleri, mide bulantıları ve nefessiz kalmalar. Hepsi upuzun, rahatsız edici deneyimin bir parçası. Salondan çıkanlar, titreyenler ve bitmesi için yalvaranlar…Film bitti ve herkes derin bir nefes aldı. Ben derin bir nefes verdim, sanki bir buçuk saat boyunca nefesimi tutmuşum gibi.
Climax nedir? Climax yalnızca ve yalnızca Gaspar Noé’nin elinden çıkabilecek derecede rahatsız edici bir deneyimdir. Sinemanın tümüyle görsel ve işitsel bir deneyim olduğu fikrine sıkı sıkıya sarılan Noé, bizlerin en derin endişelerini nasıl ortaya çıkarabileceğini ve filmin sonunda hepimizi nasıl terleteceğini çok iyi analiz etmiş durumda. Aynı anda her şeyden ve hiçbir şeyden bahsediyor Noé. Climax de aynı böyle aslında. Doğumdan, ölümden, seks ve şehvetten bahsediliyor ama filmin sonunda “Ne izledim şimdi?” demekten de geri duramıyor insan. Her şey çok hızlı ve şiddetli gelişiyor, sürekli hareket halinde olan kameranın hareket hızıyla paralel olarak değişen açıları izleyiciye nefes alma şansı tanımıyor. Neon ışıklar. Hiç durmayan elektronik müzik. Vücudunu şekilden şekle sokarak dans eden insanlar. Herkes delirmiş gibi, her şey birbirini kovalıyor ve asla yetişemiyor gibi. Seks ve nefret birbirini besliyor. Uçlarda olan tüm kavramlar bir araya geliyorlar ve film boyu kafamızın içinde dans edip duruyorlar. İlk başlarda seks ve ilişkiler üzerine rahatsız edici derecede çok konuşulduğuna tanıklık ediyoruz fakat bir süre sonra bu konuşmaların yerini tümüyle müzik ve çığlıklar alıyor. Esas deneyim konuşmanın bittiği ve herkesin asidin etkisiyle yavaş yavaş delirmeye başladığı noktada baş gösteriyor. Bu noktada bizler, henüz kafamız ayıkken gece kulübüne girmiş gibi oluyoruz. İçeride bir şeyler oluyor, kafamız ayıkken yetişmemizin mümkün olmadığı şeyler. Neyse ki Noéen az izlediğimiz herkes kadar başımızın döndüğünden emin olana kadar durmuyor.
Filmin henüz başında kendinden geçerek dans eden dansçılar görüyoruz. Bu noktada sürekli hareket halinde olan kamera henüz “sakin” diyebiliriz çünkü partinin ilerleyen saatlerinde uyuşturucunun etkisiyle tümüyle kontrolden çıkıldığında olayların ve karakterlerin hızına kamera dahi yetişemiyor. Karakterler gittikçe hikâyenin bağlamından kopuyor ve bu kopuşla birlikte yeni hikayeler ortaya çıkıyor. Karakterlerin hepsi bir çeşit dünya dışı deneyim yaşıyor, olmayan sesleri duyarak deliriyorlar, kahkaha attıracak derecede absürt ölümler ve yaralanmalar yaşanıyor. Filmin sonuna gelindiğindeyse sanki bir buçuk saattir bir kâbusun içinde değilmişiz gibi beyaz bir ekranla karşı karşıya bırakılıyoruz. Sürekli hareket halinde olan kamera en son ters dönmüş bir şekilde kalıyor, sıkışmış gibi. Tıpkı karakterlerin kendi kafalarının içinde sıkışması gibi. Bir korku filmi olarak karşımıza çıkmıyor Climax fakat beyazperdede görülebilecek çoğu korku filminden daha tüyler ürpertici. Karakterleri takip eden kocaman bir canavar veya seri katil yok ortada. Daha da kötüsü uyuşturucunun etkisiyle ortaya çıkan benliklerinden kaçmak zorundalar, kafalarının içindeki seslerin susmaya niyeti yokken de bu kaçış hakikaten imkânsız bir hal alıyor. Bizler için de bu kaçış imkânsız oluyor, deneyim o denli güçlü ki karakterlerin yaşadığı sıkışmışlık hissini biz de yaşıyoruz.
Çoğu filmde görmemizin mümkün olmadığı bir başka durum ise creditlerin film başladıktan kırk beş dakika sonra girilmesi. Kırk beş dakika boyunca yönetmenin, oyuncuların, film ekibinin geri kalanının ismini görmüyoruz. Peki kırk beş dakika sonra ne değişiyor? Creditlerin bu denli sonra girilmesi Noé’nin bize “Eğlence bitti” deme şekli aslında. Çünkü tam olarak kırk beş dakika sonra uyuşturucunun şiddetli etkisini karakterler üzerinde görmeye başlıyoruz ve film bir dans senaryosundan çokça uzaklaşarak psikolojik bir gerilim haline geliyor. Noébüyük bir ustalıkla senaryoyu tümüyle başka bir yöne çekiyor ve bu yön biz istesek de istemesek de bizleri epey etkisi altına alıyor. Çektiği yönde, filmin başlarında gördüğümüz seks ve şiddet ilişkisinin gittikçe iç içe geçişine tanıklık ediyoruz ve bu ilişki bize oldukça doğal geliyor. Karakterlerin dans ediş biçimi zaten en başından beri son derece erotik ve aynı anda agresif. Bu dans ediş biçimi filmin kırk beşinci dakikasından sonra tümüyle şiddetleniyor ve dans edermişçesine mastürbasyon yapanlar, dans ederken birbirine saldıranlar görüyoruz. Tüm bu aksiyonun yanında, hikâyenin içerisinde küçük bir çocuğun da varlığı seyirciyi daha da germek için akıllıca düşünülmüş bir unsur niteliğinde. Zaten yetişkinlerin içine asit damlatılmış sangriayı içmesi yeterince kötüyken “Daha ne olabilir?” dediğimiz noktada çocuk da içiyor ve seyircinin vicdanı da devreye sokuluyor. Bu kâbus ne zaman son bulacak? Peki ya çocuğa ne olacak? İki tane yazı çıkıyor film boyunca: “Doğum eşsiz bir fırsattır” ve“Ölüm olağanüstü bir deneyimdir.” Çocuğun filmdeki varlığı doğumun eşsiz bir fırsat oluşunun ufak bir temsiliyken, ölümü bu fırsatın ne kadar gelip geçici olabileceğini gösteriyor.Noé bu cümlenin kendisiyle ve aynı zamanda da izleyiciyle dalga geçiyor. Doğum eşsiz bir fırsat değil, ölüm ise olağanüstü bir deneyim hiç değil.Çünkü film boyu absürt ölümler görüyoruz ve aslında ölümün ne denli basit olabileceği gerçeğiyle yüz yüze bırakılıyoruz.
Climax kesinlikle sinema salonunda yaşanması gereken bir deneyim. Noé’nin hiçbir filmini izlemeden salona gelenler için daha büyük bir şok olsa da tarzına aşina olanlar için dahi zorlayıcı bir deneyim. Hiç bitmeyecek sanılan bir kâbusun sonuna gelindiğindeyse nefesini tutanlar bırakıyor, nefes almayı unutanlar nefes alıyor. Fakat kâbusun etkileri izleyici üzerinde film bittikten sonra biraz daha sürüyor ve şunu dedirtiyor: Climax eşsiz bir deneyim.
Serpil
Yorumun çok çekici ve başarılı ! Yüreğine, kalemine sağlık ??
Ayşe Demirbaş
Yine döktürmüşüz
Figen Urhan
Bu yapıt bir emek ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi…! Tebrikler Bengi’ciğim…