Euro 2020’nin ertelenmesi ile beraber yeniden aklıma düşen ve çok büyük bir heyecan veren milli takımımız hakkında bir şeyler okumanın hem milli birlik ve beraberlik için hem de zor geçen günlerde umut kavramını bize yeniden hatırlatacağını düşündüğüm önceden kaleme aldığım bu satırları sizinle paylaşmaya karar verdim. Hiç uzatmadan aklımdan ve ruhumdan geçen her detayı sizinle paylaşmaya çalışacağım.
Sonunda son dakikalara bırakmadan; kalitemizi, tempomuzu en önemlisi ruhumuzu sonuna kadar gösterip katılabildik bir turnuvaya. Son yılların en büyük problemi kendimize güvenmememiz ve artık Milli Takım maçı olunca önemsememizdi. Milli Takım maçı kulüp maçlarından çok daha önemli bir hale geldi bizim için artık ve maç olunca eski yıllardaki gibi tek yumruk olmayı başarabiliyoruz hep beraber. Peki neden bu düşüşü yaşadık geçmişte ve su anki başarıyı neye borçluyuz?
Maalesef geçmişte ligimizde uygulanan yabancı kuralı ve milli takımımızın başına gelen yabancı hocalar futbolumuzdaki düşüşün en büyük nedeni oldu. Yabancı kuralından dolayı yerli futbolcularımızın maaşlarındaki ve bonservislerindeki abartılı rakamlar yurt dışına transferlerini imkansız hale getirir olmuştu ve kazandıkları paraların daha üstünü kazanamayacaklarının farkında oldukları için kendilerini geliştirmek üzere en ufak bir mücadele vermiyorlardı. Bu olay direkt olarak ligimizin ve milli takımımızın kalitesinin düşmesine yol açtı. Artık herhangi bir yerli futbolcunun bonservisi ya da maaşı konuşulduğunda Avrupa’da alabileceğinin on katı konuşuluyor ve direkt muhabbet milyon Euro’lardan başlıyordu. Milli futbolu ya da ligi değil sadece yerli futbolcunun cebini düşünen bu tamamen futbol düşmanı kural, Milli Takımımızın rezalet oyunun temellerini attı. Hiç böyle bir hata yapılmamış gibi üstüne bir de ruhsuzluk ve temposuzluktan can çekişen Milli Takımın başına milli olmayan hoca getirilmesi iyice kabusa döndürmüştü milli takımı. Artık Milli maç izlerken ruhsuz, yeteneksiz, koşmayan bir takımın yanında bir de bu problemi çözme ihtimali imkansız Türk Milli takımını profesyonellikle çözmeye çalışan ama sorunun çözümünün amatör ve duygusal olduğunu anlayamayan Lucescu’yla beraber artık üzüntümüz sinire dönüşmüştü. Tabii bunların hepsini konuşurken TFF’nin tepesindeki insanların ne denli liyakat usulü koltuklarında oturdukları ve işlerini ne denli yerine getirebildikleri ise problemin temelindeki başka bir nokta.
Kabul etmemiz gerek ki biz bize yeteriz ve el birliğiyle milli takımımızı en güzel yerlere taşıyabiliriz ama tek bir şartla: içimizden doğru adamların doğru yere gelmesiyle. Bir mevkiye gelmenin ya da getirilmenin nedeni senin soyadın, arkadaşın ya da bağlantıların olmamalı. Bu sıkıntıyı sadece futbolda değil, ülkemizdeki her türlü işte yaşıyoruz maalesef ama unutmamak gerek ki eğer bu huyumuzdan vazgeçersek herhangi aşamayacağımız bir problem kalmayacağını düşünüyorum önümüzde. Peki gelelim şimdi şu anki başarımızın sırrı ne? Muhtemelen başarımızla büyük gurur duyuyorsunuz ve artık Milli Takım adına çok daha umutlusunuz ama bu soruyu sorunca kendinize klasikleşmiş ruh, azim gibi cevaplar dışında bir cevap verebiliyor musunuz? Büyük ihtimal cevabınız hayır çünkü bizim için spor, spordan fazlası ve hele ki bir de ülkemiz bu çok değerli kavramın içindeyse verdiğimiz değer, cesaretimiz ve benim de sorduğum soruya vereceğim cevap olan ruhumuz bizi alıp çok farklı bir güce taşıyabilir desem haksızlık etmiş olurum çünkü bu cümle ihtimal barındıran bir cümle olur ve ihtimal bu olgunun kesinliğine ihanet eder. Her konuşmalarında ve her hareketlerinde o hırsı ve isteği hissettiğim takdirde her maç yenilsek de yensek de arkasında durmaktan gurur duyacağım bu adamlar sadece şu anın değil aynı zamanda geleceğin Dünya Kupalarında ve Avrupa kupalarında çok can yakacak ve artık hedefimizin şampiyonluk olabileceği yılların mimarları olacaklar. Son olarak size birkaç soru sormak istiyorum. Acaba yabancı sınırı olsaydı su an Merih, Çağlar, Ozan ve diğer isimlerini yazımı çok uzatacakları için yazmadığım gurur kaynaklarımız Avrupa’daki liglerde boy gösterebilecekler miydi? Ve taktik kavramına çok daha hâkim olsa dâhi futbolcuların gözündeki ışığı ve 82 milyonun milli duygularını anlayamayacak bir yabancı hoca problemleri çözebilir miydi? Tüm bunların cevabını size bırakıyorum ve artık koyun değil çoban olmak için elimizden geleni yapmamız gerektiğini söylüyorum.
Yazımın sonuna geldim ama en önemli cümlelerimi burada yazacağım. Tuncay’ın hırsını, Hamit’in soğukkanlılığını, Semih’in son dakika sürprizlerini ve Metin’in, Lefter’in, Baba Hakkı’nın şanlı formalarının yer aldığı şanlı Türk Milli Takımımızın çok değerli futbolcularına ve Teknik Direktörümüz Şenol Güneş’e sonsuz güven duyduğumu belirtmek istiyor ve başarılarımızın devamını diliyor ve istiyorum.
Fotoğraf: Hürriyet Gazetesi