Leyla ile Mecnun mu, Değil mi?

Leyla ile Mecnun… En aşina olduğumuz aşk hikâyelerinden biri. Peki Leyla ile Mecnun’un olmayan bir aşk, nasıl olmalı?

-Başın sağ olsun.

-Hiç de sevmem o lafı.

Bir aşk hikâyesi böyle başlar mı? Bu kez başlıyor. Sevdikleri bir ağabeylerinin cenazelerinde görüyoruz çifti ve bizi cenaze evinden alıp aşklarının eskimiş sokaklarında bir gezintiye çıkarıyorlar. Cinsiyet, edebiyat, din, aşk, para ve siyaset kaldırımlarından döşenmiş bir sokak. Şiir dizesi olarak başlayıp seçim sonuçlarıyla biten cümleler. Aşkın hiçbir anının sabit olmayışı, her kaldırıma dikkatle basman gerektiğini hatırlatan replikler. 

“Leyla ile Mecnun Değil” yüksek beklentimi karşılayan ve bu sezon en beğendiğim oyunlardan biri oldu. Elit Andaç Çam ve Bülent Parlak’ın iki kişilik bu oyunu, tahminimden çok farklı temalarla son derece dinamik ve sıra dışı bir tempoda ilerliyor. Oyunda çok yerinde boşluklar bırakılmış ve o yerli yerindeki sessizlikler salondan en çok kahkahayı alan bölümler oldu. Daha sonra tempo tekrar yükseldi, dikkatler toplandı sonra yine boşluklarla durumun absürtlüğü seyirciye bırakıldı.

O boşluklar hem diyalogları hem oyunculukları hem de dekoru öyle bir destekliyor ki size sadece düşünmek kalıyor. Ne olacak çiftimizin bu hâli? Gitmek mi bir çözüm yoksa kalmak mı? Yine dikkatiniz başka yere kayıyor; siyaset düşünüyorsunuz, para, iş, sorumluluklar… Sonra tekrar cenazede  olduğunuz hatırlatılıyor size ve bunların ne kadar anlamsız ve yersiz olduğunu fark ediyorsunuz ve oyunun sonu gelerek bütün her şeyi değiştiriyor. 

Oyunun sonunda okunan mektup sahnesi oyunda geçen ve belki ilk duyduğunuzda yersiz bulduğunuz tüm cümleleri anlamlı hâle getiriyor. Boşluklarla pekiştirilen absürtlükler bu sefer başka durumlarda karşımıza çıkıyor. Hiç düşünmemiştim diyorsunuz tekrar ve tekrar. Mozart’la Neşet Ertaş’ın beraber konser verebileceklerini düşünmemiştim mesela. 

Çok fazla hikâyenin sürprizini kaçırmadan eklemek istiyorum: Sonda okunan mektupla beraber doğrularımızın tek olmadığını metnin kendine özgü diliyle hatırlıyoruz. Burada birbirine yakışmayan renklerin başka bir düzlemde birbirlerini tamamlayabileceklerini hatırlıyoruz. Tek cevabın aşkın devamlılığı olmadığını, varolan aşkların da Leyla ile Mecnun olmadıklarını yüzümüzde bir tebessümle hatırlıyoruz. 

Bülent Parlak’ın kaleminden olan bu yaratıcı oyun; sizi uzun bir yolculuğa çıkaran kısa bir öykünün tadını damağınızda bırakıyor. Salondan bir tamamlanmışlık hissiyle değil de düşünmeniz, karalamanız gereken bir şeyler varmış gibi çıkıyorsunuz. O yüzden aradığınız cevabı bulmanıza yardımcı olmayacak olsa da aradığınız soruyu bulmanıza yardımcı olacağını düşünüyorum. İlginizi çektiyse keyifli izlemeler dilerim… Bizi yazmaya, düşünmeye heyecanlandıran başka hikâyelerde görüşmek üzere.

Leave a Reply