1923’te başkent ilan edilen Ankara, yalnızca yönetim merkezinin değiştiği bir coğrafya değildi. Burası, genç Cumhuriyet’in kendini hem içeride hem dışarıda anlatmak istediği bir sahneye dönüştü. Taşra görünümlü bu İç Anadolu kasabasının geniş bozkırları, yalnızca binaların değil, ideallerin de inşa edildiği bir imgeydi artık.

Cumhuriyetin öngördüğü “rasyonel, disiplinli, sporla iç içe olan, kamusal hayata katılan bir yurttaş” olan “yeni insan” bu yeni başkentte şekillenecekti. Bu insan, yeni sokaklarda yürüyecek, yeni binalarda çalışacak, yeni parklarda nefes alacaktı.

Ankara, yalnızca coğrafi değil, kültürel ve ideolojik de bir tercihti. Yeni toplumlar, yeni mekanlarla mümkün olabilirdi. İşte tam bu noktada bir şehir planlamacısı olan Hermann Jansen’in adı gündeme geldi.

Jansen Kimdir?

Hermann Jansen, Almanya’nın Aachen kentinde doğmuş, mimarlık ve şehir planlama eğitimini de burada tamamlamıştır. Berlin’e taşındıktan sonra, başta Berlin olmak üzere Köln, Nürnberg ve diğer birçok şehir için kısmi ve genel planlamalar gerçekleştirmiştir. Dönemin Almanya’sında kente biçim veren isimlerden biri haline gelmiştir. Kentleri sadece bir mühendislik problemi olarak değil; kültürel, estetik ve toplumsal bir kurgulama süreci olarak görüyordu. Bahçeli şehir fikrine bağlıydı. Bu fikri doğayla uyumlu, sağlıklı ve kamusal hayatı öne çıkaran bir düzlemde yorumluyordu.

1928’de Ankara için açılan şehir planlama yarışmasını kazandığında kariyerinin ilk defa tamamen sıfırdan kurulacak bir başkent planlamasıyla karşı karşıyaydı. Ankara’yı yalnızca büyütmek değil; açık alanlara, bulvarlara, park ve konut kuşaklarına yayılan bir şehir haline getirmek istiyordu. Jansen’in Ankara planı hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamadı; ama bugünkü kentte hala onun kurduğu bazı çizgilerle karşılaşmak mümkün.

Yeni Bir Hayatın Haritası: Jansen Planı Ne Öneriyordu?

Bir Başkentin Mekansal Kurgusu

Jansen Planı, Cumhuriyet’in “örnek başkent” arzusunun en somut karşılıklarından biriydi. 1928’de, özel bir yarışmayla belirlenen bu plan, 1932’de yürürlüğe girdiğinde, Ankara henüz nüfusu 75 bini bile bulamamış bir kentti. Ancak plan, 1977 yılına kadar 300 bin nüfusa ulaşacağı varsayımıyla hazırlandı. Bu varsayım, kentin modern bir metropole dönüşeceği hayalini içinde taşıyordu. Gerçekte ise 1970’li yıllarda Ankara’nın nüfusu 2 milyonu aşmıştı.  

Yeşil Kuşaklar, Akslar, Bulvarlar

Jansen’in planı; düzgün işleyen bir trafik şeması, yeşil kuşaklarla çevrili konut bölgeleri, kamusal akslar ve doğaya açılan bulvarlar öngörüyordu. Kenti kuzeye ve doğuya değil, bilinçli olarak güneye doğru genişletmek istiyordu. Eski Ankara, yani Kale çevresi “kentin tacı” olarak kabul ediliyor, çevresi yeşil alanlarla bezeli bir tarihi çekirdek olarak korunuyordu. Buna karşılık kamu kurumları, temsil gücü yüksek bir şekilde, yeni oluşturulacak Yenişehir bölgesinde, Atatürk Bulvarı ekseni boyunca sıralanacaktı. Bakanlık binaları, meclis yapısı, kültür merkezleri bu yeni aks üzerinde, halkla iç içe ama düzenli bir simetri içinde konumlanacaktı.

Jansen’in kendisi bu planı motor çağına uygun bir şehircilik anlayışı olarak tanımlıyordu. Avrupa’nın çoğu kentinin motorlu taşıt öncesi dönemlerde şekillendiğini hatırlatarak, Ankara’da ilk kez otomobile göre inşa edilecek geniş yollar ve bulvarlar öneriyordu. Bu öneriler toplumsal bir düzenin, mekânsal önerisiydi aslında. Jansen, bireyin temiz hava, kamusal alan ve açık alanla kurduğu ilişki üzerinden yeni bir yaşam biçimi kurmak istiyordu. (Bahçelievler ve Cebeci semtleri)

Bugün’ün Ankara’sında Jansen’in İzleri

Jansen’in Ankara’sı planlı bir gündelik hayatla kurulmak istenen bir toplum modeliydi de. Ancak plan hiçbir zaman tam olarak uygulanamadı. Bugün Kale çevresinde yeşil kuşaklar yerine betonlaşma, Ulus ve Sıhhiye akslarında kırılmış simetri ve dağınık yapılaşma görmek mümkün. Ama buna rağmen, Ankara’nın bugün hâlâ taşıdığı bazı yapısal izlerin ardında Jansen’in planının çizgileri sürüyor.

Ulus’tan Yenişehir’e uzanan ana aks, Atatürk Bulvarı’nın kentteki belirleyici etkisi, Bahçelievler’in yeşil kuşaklarla örülmüş ızgara planı ya da Cebeci’nin toplumsal işlev yüklenmiş mahalle dokusu… Tüm bu parçalar, Jansen’in sadece kent için değil, hayat için çizdiği bir tasarının kalıntıları aslında. Bugün belki o tasarının bütünlüğü dağılmış, sınırları aşınmış durumda; ama Ankara hâlâ yer yer o büyük tahayyülün yankısını taşır: düzenli, kamusal, açık ve disiplinli bir hayatın mekânsal belleğini.

Nasıl Bir Hayat Öngörüyordu Bu Plan?

Jansen Planı, teknik bir imar çizelgesi olmaktan çok, Cumhuriyet’in modern bireyini sahneye çıkaracak bir gündelik hayat senaryosuydu. Bu yeni birey, kamusal alanlarda görünür olmalı, parklarda spor yapmalı, bulvarlarda yürümeli, kültür yapılarında toplanmalıydı. Kendi içine kapalı değil, düzenli, rasyonel ve disiplinli bir toplumun parçası olarak kent hayatına katılmalıydı. Mekân, bu yeni yurttaşlık kimliğinin biçimleneceği bir alan olarak kurgulanıyordu.

Bu nedenle Jansen’in planında kamusal alan, özel alanın pek çok kez önüne geçer. Her evin küçük bir bahçesi olabilir; ama o bahçeye açılan sokaklar, insanların birbirini görmesini ve gündelik hayatın ortaklaşmasını teşvik edecek şekilde tasarlanmıştır. Böylece, mahalleler sadece barınma birimi değil, toplumsal formasyonun çekirdeği hâline gelir.

Ayrıca plan, yalnızca mekânın fiziksel düzeniyle değil, insanın zamansal ve davranışsal düzeniyle de ilgilidir. Sabah işe gidişin aksı vardır; akşam yürüyüşünün güzergâhı bellidir. Çocukların oyun oynayacağı park, yaşlıların oturacağı gölge, törenlerin yapılacağı meydan hepsi önceden öngörülmüştür. Bu da planı sadece bir “yer” haritası olmaktan çıkarır; onu, bir hayat rejimi haline getirir.

Ankara’da büyüyen nesiller için bu, farkında olunmasa bile gündelik deneyimlere sızan bir düzendi. Sokağın genişliğiyle, parkın merkeziyetiyle, kaldırımın yönüyle kurgulanan bir yurttaşlık pratiği… Ve işte tam da bu yüzden, Jansen Planı bir kent planı olmanın ötesinde, erken Cumhuriyet’in öngörüp, hayal ettiği toplumu kuran mimari bir anlatıdır.

Bugün Jansen Planı Bize Ne Söyler?

Jansen Planı, tam anlamıyla uygulanamadı. Ankara’nın nüfusu öngörülenin çok üzerinde arttı, siyasal öncelikler değişti, rant baskıları büyüdü ve plan zamanla delik deşik edildi. Kale çevresinde olması gereken yeşil kuşaklar yok oldu, bahçeli evlerin yerini apartman blokları aldı, yaya yolları otomobillere teslim edildi… Ancak yine de bu plan, bize bir şey anlatmaya devam ediyor: Kent yalnızca binalardan ibaret değildir. Kent, bir yaşam biçiminin mekânla kurduğu ilişkidir.

Belki uygulanmadı, ama bugün dahi kent üzerine konuşurken Jansen’in adı geçiyorsa, bu planın bir teknik doküman değil; bir medeniyet teklifi olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü bir kent planı, her zaman bir ideolojinin sessiz manifestosudur da.

Bugün kentlerimizi planlarken, sadece nerede neyin yapılacağını değil, nasıl bir insan ve nasıl bir toplum hayal ettiğimizi de sormak zorundayız.

İmgeler:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Jansen#/media/Dosya:HermannJansen1910.jpg

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Jansen#/media/Dosya:Jansen_Plan%C4%B1.jpg

Kullanılan Kaynaklar:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Jansen

https://tr.wikipedia.org/wiki/Jansen_Plan%C4%B1

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/450/Jansen-Plan%C4%B1

Leave a Reply