Demokratik Barış Teorisi: Barışın Anahtarı mı, Çatışmanın Tohumu mu?

Demokratik barış teorisi, uluslararası ilişkiler literatüründe oldukça önemli bir yere sahiptir ve demokratik ülkelerin birbirleriyle savaşma olasılığının daha düşük olduğunu savunur. Bu teoriye göre, demokratik ülkeler arasında savaş çıkmamasının birkaç temel nedeni vardır. İlk olarak, demokratik rejimlerde hükümetler, halklarına hesap vermek zorundadır; bu da savaş gibi maliyetli kararların alınmasını zorlaştırır. Demokratik sistemlerde halkın savaşa karşı direnç göstermesi, liderlerin çatışma yerine diplomatik yolları tercih etmesine neden olur. Ayrıca, bu ülkelerde basın özgürlüğü, sivil toplumun rolü ve kamuoyunun gücü de çatışma riskini azaltır.

Fakat bu iddia ne kadar sağlam? Tarih bize, özellikle dünya çapındaki kriz dönemlerinde ekonomik bağımlılığın aslında bir risk faktörüne dönüşebileceğini gösterir. Günümüz ticaret savaşları ve siyasi krizler; popülist düşünceye sahip otoriter liderler ve nükleer yarışlar, demokrasilerin bile ne kadar kırılgan olabileceğini gösterir mi? Modern uluslararası siyasetin en temel yapıtaşlarından biri olan demokratik barış teorisi, gerçekten geçerli mi yoksa bu karmaşık dünya düzeninde sadece bir yanılsama mı?

Avrupa Birliği üye ülkeleri odaklı üç boyutlu bir harita. Resim kaynağı;
http://gettyimages.com

Demokratik Barış Teorisi Nedir?

Teoriye göre, demokratik ülkeler sadece halklarının çıkarlarını değil, aynı zamanda birbirleriyle kurdukları ekonomik ve diplomatik bağları da gözetirler. Ekonomik açıdan birbirine bağımlı olan demokratik devletler, bu bağımlılığı koruma güdüsüyle hareket eder ve savaşın yıkıcı sonuçlarından kaçınmak için çatışmalardan uzak dururlar. Bu teoriyi destekleyen birçok somut örnek bulunmaktadır. Örneğin, Batı Avrupa’daki birçok demokratik ülke, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan işbirliği mekanizmaları sayesinde barış içinde yaşamışlardır. Almanya ve Fransa, geçmişte ciddi savaşlar yaşamış olmalarına rağmen, bugün Avrupa Birliği (AB) çatısı altında barış ve işbirliği içindedirler. Özellikle bu iki ülke arasındaki ekonomik bağımlılık, karşılıklı ticaret ilişkileri ve AB’nin siyasi işbirliği süreçleri, olası bir savaşı engelleyen başlıca unsurlardır.

Ortada Avrupa Birliği bayrağı olmak üzere, havada dalgalanan bayraklar.
http://unsplash.com

Demokratik barış teorisi, 18. yüzyılın sonlarında Immanuel Kant’ın “Ebedi Barış” adlı eserinde dile getirdiği düşüncelere dayandırılmaktadır. Kant, demokratik devletlerin birbirleriyle savaşa girmesinin zor olacağını savunmuş, bunun da devletler arası barışın sürdürülebilirliği için kritik olduğunu ileri sürmüştür. Bu düşünceler, 20. yüzyılın ortalarından itibaren daha da popüler hale gelmiş ve özellikle liberal düşünce sistemine sahip Batı ülkeleri tarafından benimsenmiştir. Günümüzde bu teori, birçok akademik çalışmaya ve siyasi stratejiye yön vermekte, demokratik devletler arasındaki barışın sürdürülebilirliği için temel bir kavramsal çerçeve sunmaktadır.

Teoriye Tam Uymayan Örnekler

Ancak bu teorinin her zaman geçerli olup olmadığı konusunda pek çok tartışma mevcuttur. Demokratik barış teorisinin en önemli dayanaklarından biri olan karşılıklı ekonomik bağımlılık bazı durumlarda barışı sağlamak yerine, çatışmaya yol açabilir mi? Bu soruya cevap aramak, özellikle tarihe dayalı örnekler ile önem kazanmaktadır. Ekonomik bağımlılık her zaman istikrar getirmemiş, zaman zaman ülkeleri zayıf düşürerek büyük krizlere sürüklemiştir. Örneğin, 1929 yılında patlak veren Büyük Buhran, dünya genelinde büyük bir ekonomik yıkıma neden olmuştur.

Almanya’nın 1. Dünya Savaşı sonrası Fransa ve İngiltere’ye ödemek zorunda olduğu devasa savaş tazminatları ve ABD’nin borsasındaki çöküş, birbirine ekonomik olarak bağımlı birçok ülkeyi ekonomik buhrana sürüklemiştir. Bu durum, ekonomik bağımlılığın her zaman barışa katkı sağlamadığını, bazen daha büyük krizlerin habercisi olabileceğini gösterir. Büyük Buhranın doğurduğu ve altında karşılıklı bağımlılık yatan ekonomik çaresizlik totaliter rejimlere yol açmış ve sonucunda bir dünya savaşına sebep olmuştur. Bu savaşın öncesinde Almanya’nın Fransa ve İngiltere’ye ekonomik olarak bağımlı hale gelmesinin, barışı sağlamadığı açıkça görülmektedir. Almanya’nın savaş tazminatları ve ekonomik baskılar altında kalması, milliyetçi ve savaş yanlısı politikaların güç kazanmasına yol açmıştır. Bu tür politikalar, uluslararası işbirliğini zayıflatırken, devletler arası rekabeti ve güvensizliği artırabilir. Demokratik barış teorisinin öngördüğü ekonomik bağlar, her zaman bir güvence sunmayabilir; bazen bir zincirin halkaları gibi ülkeleri birbirine bağlasa da zincirin en zayıf halkası koptuğunda tüm sistem çökecektir.

Büyük Buhran döneminde umutsuz iki genç, Amerika.
http://unsplash.com

Bu dönem içerisinde Almanya’nın demokratik barış teorisine pek de uymadığı barizdir. Çoğu insan bu durumun kaos ile sonuçlanmasını bir istisna olarak görebilir, fakat günümüzde demokratik ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar, çoğunlukla diplomatik yollarla çözülmeye çalışılırken, karşılıklı ekonomik bağımlılığın zayıfladığı durumlar hala çatışma riskini artırabilir. Örneğin, ticaret savaşları ya da Brexit gibi siyasi krizlerde, demokratik ülkelerin gerilimlerle nasıl başa çıktığını görebiliriz. Aslında, ülkeler arasındaki bağımlılığın getirdiği karmaşıklıklar, savaşların doğasını da değiştirebilir. Günümüz dünyasında savaşlar artık sadece cephelerde değil ticaret savaşları, siber saldırılar ve ekonomik yaptırımlar aracılığıyla da sürdürülmektedir. Bu “yeni nesil” çatışma biçimlerinde ekonomik bağımlılık, bazen ülkeleri daha barışçıl kılmak yerine, onları daha gizli ve dolaylı çatışmalara itebilir.

Milliyetçi ve korumacı ekonomik politikaları doğurma potansiyeline sahip popülist liderler, ekonomik bağımlılığı zayıflatabilir ve bu da devletler arasında güvensizlik ve gerilimlere neden olabilir. Özellikle büyük ekonomik krizler, ülkelerin birbirine olan bağımlılığını zayıflatmanın yanında, dönüşlü olarak milliyetçi politikaların yükselmesine neden olabilir. Bu, nükleer silah yarışlarına benzer bir şekilde ortaya çıkar; bir tarafın savunma odaklı silahlanmasının ilişkileri iyi de olsa diğer tarafı silahlanmaya itmesi gibi. Yine bir nükleer savaş senaryosunda ise bu ülkelerin demokratik barış teorisini uygulayıp uygulayamayacağı tartışmalıdır. Nükleer silahların caydırıcı etkisi, bu tür ülkeler arasındaki büyük çaplı savaşları engelleyebilir; ancak nükleer silahlanmanın oluşturduğu gerilim, demokratik barış teorisinin öngördüğü barışçıl ilişkilerle uyumlu değildir. Nükleer savaş tehdidi, ekonomik bağımlılık kadar güçlü bir faktör haline gelmiş olabilir.

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping (sol) ve Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı Joe Biden (sağ).
http://cnbc.com

Bir ülkenin ekonomisine bağımlı hale gelmiş başka bir ülke bu bağımlılığı bir silah olarak kullanmaya başladığında, barışın yerini soğuk savaş benzeri gerilimler alabilir. Diktatör bir lidere sahip olup, karşılıklı ekonomik bağımlılığı benimseyen otoriter ülkeler bu durumun bir örneğidir. Örneğin, Çin’in Batı ülkeleriyle kurduğu ekonomik ilişkiler, karşılıklı bağımlılık yaratmasına rağmen, bu bağımlılık Çin’in siyasi baskı aracı olarak kullanabileceği bir unsura dönüşebilir. Bu tarz durumlar, ekonomik bağımlılığın her zaman barış sağlamadığını ve otoriter rejimlerin de bu bağımlılığı kendi çıkarları doğrultusunda kullanabileceğini gösterir.

SONUÇ

Ekonomik karşılıklı bağımlılık, ne mutlak bir barış garantisi ne de tek başına bir çatışma sebebidir; her iki uç arasında gidip gelen bir gerilim hattı yaratır. Bu nedenle, ekonomik bağımlılık ve demokratik barış teorisinin gelecekte nasıl bir rol oynayacağı sorusu, yalnızca ekonomik ilişkilerin niteliğine değil, aynı zamanda bu ilişkilerin kriz anlarında nasıl yönetileceğine de bağlıdır.

KAYNAKÇA

Russett, Bruce. Grasping the Democratic Peace: Principles for a Post-Cold War World. Princeton University Press, 1993.

Keohane, Robert O., and Joseph S. Nye. Power and Interdependence: World Politics in Transition. Little, Brown, 1977.

Doyle, Michael W. Kant, Liberal Legacies, and Foreign Affairs. Philosophy & Public Affairs, Vol. 12, No. 3, 1983, pp. 205-235.

Kindleberger, Charles P. The World in Depression: 1929-1939. University of California Press, 1986.

Waltz, Kenneth N. Theory of International Politics. Addison-Wesley, 1979.

Sagan, Scott D., and Kenneth N. Waltz. The Spread of Nuclear Weapons: A Debate. W.W. Norton & Company, 1995.

Leave a Reply