“Benim Adım Kırmızı” veyahut Doğu’nun Hikayeye Hapsolması

Eserde yer alan Nakkaş Osman’ın bir eseri.

Orhan Pamuk 7 yaşından 19 yaşına kadar ressam olmayı hedefleyen araştırmacı bir romancıdır,
bu yüzdendir ki bu eserinde de yazı ile resmi birbirine iliştirmiş ve çoğulculuğu kullanarak ortaya
postmodern bir anlatı çıkarmıştır. Orhan Pamuk, “Benim Adım Kırmızı” ile birlikte Doğu – Batı sorunsalını tespitlerle bize göstermiş ve bütün bir Doğu’nun uzun zamandır sorunsallaştırdığı ve aşağılık kompleksine yenik düştüğü konuyu yeniden ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”na benzer bir konu ele almıştır diyebiliriz.

Doğu şüphesiz ki Batı’dan geri kalmıştır ve mistisizme gömülmüştür. Bunun başlıca sebebi dini yorumlayış şeklidir. Batı yıllar geçtikçe dinin bu tarz bir yorumlanışının etkisi altından çıkışla ve nesnel bir kafayla yükselirken Doğu ise daha çok mistik bir anlam arayışına düşmüş ve orada bataklanmıştır.


Orhan Pamuk’un bu kitabı da bunu çok güzel bir şekilde tasvir eder. Kitapta Doğu resminin hep anlam ortaya çıkartmaya yönelik ve arkasında hikayeler barındıran bir yapısı olduğunu görürüz yani Doğu
resim ile hikayeyi bir türlü ayıramamıştır. Oysa Batı’da resim artık portreler devrine girmiş ve bir
bakanın bir daha unutamayacağı ve resmedilen kişiyi her yönüyle tasvir eden gerçekçi resimler
ortaya çıkmaya başlamıştır.


Yurtdışına elçilik görevleriyle giden Enişte karakteri de bu resim sanatından çok etkilenip geri
döndüğünde padişaha bunu açmıştır ve padişah da gücünün göstergesi olarak böyle bir resim
külliyatının oluşturulup bütün bir aleme gösterilmesini emreder. Böyle bir başlangıçla beraber nakkaşhanenin nakkaşları Enişte’nin koordinatörlüğünde bu işe soyunurlar fakat Doğu’da yerini bırakmayan mistisizm ile yobazlık bunu baltalar ve gittikçe polisiye bir hale gelen cinayet olayları yaşanır.

Eserde yer alan Nakkaş Osman’ın bir diğer eseri.


İşte bu polisiye durum yapıtın temel özelliklerinden biridir fakat bunu yaparken ölçülü yapar.
Örneğin belli olasılıkları devreden çıkartarak romanı tamamiyle bir polisiye roman haline
getirmez çünkü bu roman postmodern bir romandır ve bu tarz özellikleri konudan ziyade anlatım
için kullanır.

Orhan pamuk “Benim Adım Kırmızı”da çoğulcu bir anlatım üstlenerek birbirine zıt bir çok şeyi yan
yana getirir. Yıldız Ecevit’ten bir alıntı yapmak gerekirse:

‘’Yüksek/sanatsal ve
eğlencelik/trivial özelliklerin bir arada yer aldığı bu metnin anakurgu ilkesi ise çoğulculuktur
(pluralism ); çoğunlukla karşıtlıkların -kimi yerde bakışımlılıkların- oluşturduğu bir yapıdır bu.
Aşk ve cinsellik, somut ve soyut, resim ve yazı, sanat ve yaşam. Doğu ve Batı, kör ile gören,
hümanizma ve teokralizm , yaşam ve ölüm , katil ve maktul, sanat ve cinayet. Tanrı ve şeytan,
ruh ve madde, köpek/at/ağaç ve insan, Kara ile Şeküre ve Hüsrev ile Şirin, dün ve bugün ,
özyaşam ve kurmaca, pornografik argo ve Kuran âyetleri, kırmızı ve mor…’’
Yıldız Ecevit.


Yani Orhan Pamuk eğlencelik edebiyat ile sanatsal edebiyatı yan yana koyar ve bu aslında biraz
da “Benim Adım Kırmızı” romanına özeldir çünkü eski romanlarında daha çok sanatsal bir tavırla
ilerleyen romancı artık postmoderne yönelip daha popülist bir çizgiye gider.


Bu kitapta Orhan Pamuk çok enteresan anlatım stillerine de girer hatta absürt diyebileceğimiz
durumlar da yaşanır örneğin Şeküre’nin babasının ölümünden sonra takındığı ruh halini çok
nesnel bir biçimde ele alır: ’’Peki. Akşam eve döndüm, birisi babamı öldürmüş. Evet, saçımı
başımı yoldum. Evet, hüngür hüngür ağladım.”


Her bölümü farklı bir anlatıcıdan anlatarak ve belli kısımlarda sözü meddaha bırakarak da
üslupta başarılı bir yol izlemiştir. Üsluba şeytan gözüyle bakan bir medeniyetin anlatıldığı eserde
bunu yapmak da çoğulcu bir anlayıştır diye yorumluyorum.

Orhan Pamuk, kitabı “Benim Adım Kırmızı” ile.


Bu yapıtta ayrıca postmodernin diğer bir özelliği olan metinlerarasılık da kullanılmıştır zaten
Pamuk bütün romanlarında çoğunlukla Doğu edebiyatına ve bunun yanında Batı edebiyatından Dante’ye yer verdiği gibi bu eserinde biraz daha yakına gelmiş ve Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanından
beslenmiştir. Bu romanla pek çok açıdan bağdaşma kurulabilir fakat bu intihal değil postmodern
dünyadır ve postmodern dünya anlamsızlıktır.


Doğu’nun aslında neden şu an bir aşağılık kompleksi içerisine girdiğini çok güzel bir şekilde
gösteren yazar bunu anlatımdan çok resim üzerinden gösterir. Örneğin Batı ve Doğu resimleri
arasındaki perspektif farkı bile bir tarafın mistisizme daha yöneldiğini gösterir. Doğu resminde hakaret sayıldığı için minyatürde bir köpekle padişah aynı tablo içine yerleştirilemez veyahut perspektif olarak
onun önüne geçirilemez. Doğu resmindeki perspektif, cami minaresinden yapılacak bir bakışın yarattığı perspektifi temel alır. Fakat Batı artık bu zincirlerden kurtulmuş ve çok daha teknik bir iş yapmaktadır. Batıda artık anlam ve hikaye o kadar da önemli değildir. Zaten insanlık olarak başımıza ne geldiyse hikaye ve edebiyat yüzünden gelmiştir.


Doğu resminde bir taklit etme motivasyonu görürüz bu bakımdan da Batı ile ters düşerler çünkü
Batı orijinalliğe iterken Doğu resmi hep eski üstatların yaptıkları harika yapıtları
tekrar etmeye ve onu en iyi şekilde taklit etmeye yöneltir. Bu bakımdan orijinalliğin Doğu’da
azalması, nadir ortaya çıkması ve çıkınca da taşlanması çok normaldir.

Matrakçı Nasuh’un bir İstanbul minyatürü.


Ayrıca Hristiyanlık’ın İslam’dan daha az tutucu olabileceğini de göstermektedir çünkü
Hristiyanlık’ta Teslis anlayışı vardır baba – oğul – kutsal ruh anlayışından yola çıkarak İsa’nın bir
insan olması aslında Hristiyanlık’ın gözler önüne ve nesnelliğe inebildiğini gösterir bu yüzden
ortaya çıktığından beri İnciller resimlerle süslenirken İslam’da resim ve görsel sanatlar yasaklanır.
Aslında Doğu ile Batı resmi farkının sebepi de budur Doğu’da resmin ve görsel sanatların gelişimine
fırsat verilmemiştir.


Bu eserde Kuran’ın bir estetik ve kültürel öge olarak kullanılması da önemlidir çünkü bir anlam
atfetmekten çok onu bir edebi eser şeklinde almaktadır. Aynı Mevlana’ya Şeyh Galip’e yaptığı
gibi.

Orhan Pamuk bu romanında çoğulculuğu temele alarak fantastikliği, polisiyeyi, tarihi, resmi
meddahlığı ve pek çok şeyi ele alarak üstkurmaca kurarak bunu da eşsiz bir üslupla
dengeleyerek edebiyatımızda belki de en çok övülesi eserlerden birini ortaya çıkarmıştır
veyahut o zaten ortadadır yazar sadece birleştiren olmuştur.

Bütün masallar herkesin masalıdır.
Orhan Pamuk
Fazıl Say ve Orhan Pamuk, 2004. Fazıl Say’ın Instagram hesabından alınmıştır.

Kaynakça

Koçakoğlu, Bedia, Anlamsızlığın Anlamı : Postmodernizm. Palet Yayınları. (2018).
Pamuk, Orhan, Benim Adım Kırmızı. Yapı Kredi Yayınları. (2019).
Ecevit, Yıldız, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar. İletişim Yayınları. (2001).
Moran, Berna, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış Cilt 3. İletişim Yayınları. (2023).

Sırasıyla Görseller

https://timelessmoon.getarchive.net/amp/media/return-of-the-turkish-army-from-szigetvar-feigning-that-suleiman-i-is-still-f4d3b6


https://saglamart.com/nakkas-osman


https://www.soylentidergi.com/turk-edebiyatinda-ufuk-acan-calismalariyla-yildiz-ecevit-kimdir/


https://siyahdergi.com/nobel-odullu-orhan-pamuktan-postmodern-bir-polisiye-benim-adim-kirmizi/


https://www.tarihikadim.com/matrakci-nasuhun-gozunden-10-turk-islam-sehri/

Leave a Reply