Sanatçıların anlamlandırma sanatına ortak olan müzelerin eserlerine yakından bakmak ister misiniz?
Sanatçılar, sanat eserlerini bir anlam ışığında ortaya koyarlar. Fakat bu anlamları genişleten, eserleri değerli kılan bir sürü unsur vardır. Bu hususları sıradan bir detay olarak görmemek gerekir. Nitekim sanatseverlerin bir esere bakarken hissettiklerini belirleyen detaylar, bu eserleri kendine has kılan özdür.
Fransa’nın Strazburg şehrinde bulunan Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi (Musée d’Art Moderne et Contemporain de Strasbourg) şehrin en göz alıcı müzelerinden birisi olup farklı eserler barındırmaktadır. Fakat kanımca en önemli özelliği ev sahipliğini yaptığı bu eserlerin birbirinden bir hayli farklı olmasına rağmen bir harmoni içinde sanatseverlerle buluşturmasıdır. Bu noktada müzede gerçekleştirdiğim ziyarette dikkatimi çeken iki sanat eserini sizlere sunacağım.
İsa’nın Praetorium’dan Ayrılışı (1872)
19. Yüzyılın en gözde ressamlarından birisi olan Gustave Doré’nin fırça darbeleriyle meydana getirdiği bu tablo, tahmin edemeyeceğiniz bir büyüklüğe sahiptir. Eser, Doré’nin hayatının eseri olarak adlandırılmaktadır. Yağlı boya tekniği ile yapılan tablo dini bir eser olup bütünde her ne kadar şaheser olarak nitelendirilebilse de tablonun tekniksel kusurları vardır. Bu kusurlar, tablonun büyüklüğü nedeniyle perspektifteki bazı hatalar olarak karşımıza çıksa dahi sanatseverleri resmin genelini takdir etmekten alıkoymamaktadır.

Eserinin ortasında beyaz elbisesiyle İsa, etrafında kendisini izleyen halk göze çarpmaktadır. Eserin sağ kısmında beyaz türbanlı Meryem, yanındaki kadınlarla beraber askerler tarafından geçişi engellerken merdivenin sonunaki haccın altında yatan kişi, acıyı temsil etmektedir. Yapımı 1867’den 1872’ye kadar süren eser, her ne kadar Hritiyanlığın izlerini taşısa da bütün sanatseverleri kendine hayran bırakmaktadır.
Giulietta (1993)
Öncelikle, Bertnard Lavier tarafından ortaya konulan bu üç boyutlu eser var olduğu andan itibaren eser olarak tanımlanamazdı. Sanatçı, bir kaza sonucu enkaz haline gelen Alfa Romeo Giulietta’ yı bulması ile birlikte bu hurdayı bir eseri olarak sunar. Gerçek bir kaza sonucu hurdaya dönüşen bi arabayı eser olarak tanımlamak kulağa absürt gelse dahi düşünüldüğünde dramatik, duygusal ve insan tarafınan ortaya konan bir eser haline gelmiştir. Lavier, Giulietta’yı ready-destroyed olarak nitelendirerek eserin hayatın olağan akışı sonucu meydana geldiğine dikkat çeker.

Ancak bu hurdanın sanatçı tarafından özellikle seçilmesinin bir anlamı da söz konusudur. Klişe olarak arabalar kız olarak nitelendirilmektedir. Giuiletta italyanca bir kız ismi olup Juliet isminin bir varyasyonudur. Latince genç anlmına da gelmektedir.
Ayrıca, arabanın tam adının (Alfa) Romeo Giuiletta olması da akıllara herkesin aşina olduğu Romeo ve Juliet’i getirmektedir. Aracın renginin kırmızı olması bile bir yandan vahşeti çağrıştırırken bir yandan da feminen bir nitelik de katmaktadır. Kısaca sanatçının bu hurdayı özellikle seçmesi esere bakıldığında doğrudan anlaşılmasa bile bu bilgileri birleştirdiğimizde sanatseverlere çok daha derin izlenimler katıp aracı bir enkazdan çok bir eser haline getirmiştir.
İkinci Derece Sanatçı: Müze
Sizlere sunacağım bir başka ilgi çekici detay ise tanıttığım bu iki eserin sergilendikleri müze içindeki konumlarıdır.

İlk bakışta bu iki eserin konumlandırılmasının fazlasıyla saçma olduğu düşünülebilir. Fakat aralarında 100 yıldan fazla olan bu iki eseri bireysel olarak incelediğimizde birlikte konumlandırılmaları eserleri sanatın bir parçası haline getirmiş olup sanatsallıklarını arttırmıştır.
Genelde arabalar çoğu insan için bir nesneden çok daha fazlası hatta arabaların mükemmel görülmesi nedeniyle bir takıntı haline gelir. Parlak ve canlı rengiyle dikkatleri üzerine çeken Giuiletta; tabloda ise eserin ortasında bembeyaz görüntüsüyle ışık saçan İsa’nın sanki ortaya konulan mise-en-scene’in birnevi olacakların habercisi olarak yorumlanabilir. Bir bakımdan arabanın ezilmişliği, İsa’nın sonunu gösterir.
Sonuç olarak bütün bunlar gösteriyor ki müzeleri sadece eserlere ev sahipliği yapan birer yapı olarak düşünmemek gerekir. Çünkü aslında her bir eseri, sanatçının anlamlandırmaya çalıştığı yönde düşünceler kazanmamıza yönelik uğraşı müzeler de göstermektedir. Eserlerin bulunduğu kısımlar, etrafındaki diğer eserlerin her biri birbirini tamamlayan ve bunları bir eser kılan unsurlardır. Kısaca müzeler hem ikinci derece sanatçılar hem de birer sanat eseridir.
KAYNAKÇA:
Doré,Gustave. Le Christ quittant le prétoire. 1872. Yağlıboya. Mode d’Emploi. Musee d’Art Moderne et Contemporain de Strasbourg. Strazburg.
KTOTV.(2024, Ekim 12).Le Christ quittant le prétoire.[Video dosyası]. Youtube. https://youtu.be/Hc4_eCST8EM?si=nwcu9NrXqdfC6nJ_
Lavier, Bertnard. Giuietta. 1993. Mode d’Emploi. Musee d’Art Moderne et Contemporain de Strasbourg. Strazburg.
Lesauvage, Magali. La Giulietta de Bertrand Lavier, “ready-destroyed” fascinant. 22 Ocak tarihinde erişildi. www.beauxarts.com
Soutif, Daniel.BERTRAND LAVIER’S GIULIETTA. 22 Ocak 2025 tarihinde erişildi. www.artforum.com