Çizgi roman denilince aklınıza süper kahramanların geldiğine eminim. Popüler kültürde “çizgi roman filmleriyle” bu kadar yer etmiş olan süper kahramanların akla ilk gelmesi oldukça normal. Bu yazı serisinde, bağımsız yayınlardan bahsederek bunu biraz değiştirmeyi istiyorum. Elbette süper kahraman hikâyeleri ilgi çekici olabilir ancak ben bağımsız yayınların içerik ve karakter gelişimi açısından okuması daha zevkli ve güncel yayınlar olduklarını düşünüyorum. Çizgi romanı sadece süper kahraman öykülerine indirgemeyen, oldukça çeşitli içeriklere sahip bu yayınlardan birkaç tanesinden bahsedeceğim. Yazı serimizin ilk yazısında Y Son Erkek ve Saga var.

Y Son Erkek

İsminden anlaşılabileceği üzere Y son erkek, dünya üzerinde kalan son erkekle ilgili. Hikâyemiz, Y kromozomuna sahip bütün canlıları öldüren bir salgın ile başlıyor, ana karakterimiz Yorick Brown ve evcil maymunu Ampersand hariç. Dünyada kalan son erkek olan Yorick, birçok farklı grup tarafından farklı amaçlar ile yakalanmak istiyor. Bu sırada onu korumakla görevli olan devlet ajanı 355 ve genetikçi Dr. Allison ile birlikte neden Yorick’in hayatta kalan tek erkek olduğunu anlamaya çalışıyorlar ve salgının olası bir tedavisini arıyorlar. Hikâye böyle başlasa da her bir sayıda biraz daha derinleşen olay örgüsü, karmaşık karakterler ve klasik çizimleriyle ilgi çekici bir okuma deneyimi sunuyor. Benim asıl ilgimi çeken kısım ise, böylesine karikatürize bir anlatıma sahip bir hikayeyi sosyolojik bir bakış açısıyla incelemesi. Erkeksiz bir dünyayla kadınların nasıl başa çıktığı, feminizm ve feminazi olgularının bu yeni dünyada nasıl yer ettiğini böylesine renkli okumak oldukça keyif vericiydi benim için. Yorick’in ablası Hero’nun katıldığı Amazonun Kızları grubu da feminazi olgusuna en açık örneklerden biri. Doğanın anormal olan Y kromozomundan temizlendiğini düşünen bu grup, bu seride birçok yerde kendini gösteriyor. Ayrıca salgın öncesi bir “ezik” olan ana karakterimizin salgın sonrası kadınlarla dolu dünyada Y kromozomlu tek canlı olarak hayatında neler değiştiğini, erkek bir yazarın yorumuyla okumak ilginçti. Post-apokaliptik bir dünyada tek erkek olmanın nasıl anlatıldığı, yazarın bakış açısıyla doğrudan bağlantılı elbette. Yazarın bu durumu doğru yorumlayıp yorumlamadığı ise tartışılır.

Saga

Saga, biraz daha günümüz kuşağının bakış açısına sahip bir seri. Ana karakterlerimiz Marko ve Alana, birbirleri için her şeyi göze alabilecek âşık bir çift. Her şeyden kastım, yüzyıllardır birbiriyle savaşan iki farklı ırktan olan bu ikilinin, beraber olmak uğruna galakside aranan suçlular olması. Suçları ne derseniz, yüzyıllardır süregelen bu ırklar arası nefrete karşı gelip birbirlerine aşık olmaları ve bu aşkın meyvesi kızları Hazel. Serimiz aslında Hazel’in doğumuyla başlıyor ve sonrasında bu çekirdek ailenin başına gelenleri anlatıyor. Tabii bilim kurgu ve fantastik temalarının olduğu bu evrende çiftimizin karşılaştığı zorluklar 8 gözlü örümcek kadınlar, galaksiler arası savaş, devasa boyutta kediler, sihirli ormanlar gibi fantastik öğeleri içeriyor. Karakterlerimizin yaşadığı bütün bu karmaşa, okuması oldukça renkli ve heyecanlı bir şölen. Yenilikçi karikatür çizimleri, renklerin kullanımı bu fantastik hikâyeye hayat veren faktörlerden birkaçı. Farklılıklar ve savaş üzerine kurulu bu düzene karşı mücadele eden karakterlerimiz, aslında sadece kendi aşkları ve çocukları için mücadele etmiyor, bir devrimin öncüleri oluyorlar adeta.

İlginç olan, bu iki seri de Brian K. Vaughan tarafından yazılıyor. Ama yazar bu iki distopyada da derin karakterlerini ve karmaşık hikâye örgüsünü karikatür sanatının güzel kullanımı ile 2 boyuta sığdırmayı başarmış. Tek yazardan bu kadar çeşitli iki hikâye çıkıyorsa, diğer hikâyeleri de siz düşünün! Şimdiden iyi okumalar.

Leave a Reply