YA BİZDENSİN YA DA SENİ GÖZÜMÜZ GÖRMESİN

     Çift kutuplu, tek kutuplu, çok kutuplu küresel sistem derken uzun zamandır dünya politiği kendi deliliklerini kabul ettirmek isteyen sınırsız kutbun etrafında şekilleniyor. Arktika’dan Antarktik’e Pasifik’ten Atlantik’e kadar insanın varolduğu her yerde her konu özelinde aykırı bir bölünme var. Türkiye de üzerine düşeni alıyor tabii ki ve sürekli taraf olacağınız seçimler sunuyor. Üçüncü bir yolunuz yok ya o taraftasınız ya bu tarafta, ya o tarafın doğruları ya bu tarafın…

    Ülkenin seneleri, enerjisi, maddi manevi birikimleri heba edilmemiş gibi Türkiye gündemi devamlı sorun olmayan sorunlarla boğuluyor ve sonra sosyoekonomik krizler aşılmaya çalışılıyor. Aykırılık bataklığının son örneği ise Boğaziçi Üniversitesi. Taraflardan biri; hak, demokrasi ve özgürlük maskesiyle kendi ajandalarını uygulamak için haklının hakkını gasp eden ve mesnetsiz fikirlerine geçerlilik kazandırmaya çalışanlar, diğeri ise bu grubun hareketlerini göstererek hukuksuz müdahelelerin ve söylemlerin gerekliliğini ve doğruluğunu savunanlar. Herhangi bir tarafa dönüp  “ama bu yanlış, bu konuda benim desteğim yok” derseniz şeytanlaştırılıyorsunuz. Bu iki grubun da ülke siyasetinde en üst perdeden en temele temsili mevcutken bence daha kalabalık olan ve iki kutba da körü körüne bağlanmamış aykırı olmayan kitle yalnız başına savrulup duruyor.

    Bu tür çıkmazlarda ülkenin hiçbir paydaşı uzun vadede bir şey kazanmaz ama birileri daha çok kaybettiği için az kaybeden kazanıyormuş gibi gözükür sonunda en büyük kaybeden ülkenin kendisi olur. Kalabalık bir yalnızlık içerisinde ve lidersiz olan grubun ilk kaybeden olduğunu düşünüyorum. Zira temsil edilmediklerini/edilemediklerini ve değer görmediklerini gördükçe ülkeye olan aidiyetlerini kaybediyorlar. Ülke gündemine birinci sıradan yerleşen olaylarda gözükmeye ant içmiş popülist bukalemunlar ise bilinirliklerini artırmalarına rağmen kabul görmüyorlar. “Benim hiçbir düşünsel dayanağı olmayan hareketimi, çeteleşmeye ve lince dayalı varlığımı, kimlik siyasetimi kabul etmezsen bana düşmansın” tavırları gerçek yüzlerini ortaya çıkarıyor. Boğaziçi protestosuna destek verenlere sormak lazım bu bukalemunların, gücü elinde tutanlara argüman vermekten ve protestonun meşruiyetini tartışmaya açmaktan başka ne gibi katkıları oldu? Protestonun ateşini söndürerek siyasi atmosferi tekrar kontrolüne alan hükümet kazanmış olarak gözükse de attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmedi diyebiliriz. Kitlesel bir protestoya dönüşmesin korkusuyla kullanılan polis gücü, aslında hukuk devletinden ne kadar uzaklaştığımızı gösterdi. Hukuk devletine yakışmayan pek çok uygulama olsa da en basitinden terörle mücadele için eğitilen Özel Harekat polislerimiz öğrenci evlerine baskın düzenledi. Bu sadece Türkiye basınında değil dünyada da ses getirdi. Elbette ki karar alıcılar için uluslararası arenada saygınlık ve güvenilirlik içeride ise baskıya dayalı oy ve kontrol kaybı gibi götürüleri olacaktır. Sonuç olarak ya bendensin ya da düşman bakış açısı her tarafımızı sarmış durumda ve ülkenin yıllarını yemekle meşgul. “Ne yapmalı?” sorusu başka yazının konusu olduğu için orayı irdelemiyorum. Ancak ilk adım lidersiz kalabalık yalnızlar, temsillerini beklemeden haklılıklarını ve uygunluklarını “adalet” çatısı altında bir mücadeleye dönüştürmeli tabii “ya ya” kartını kullananlar arasında sıkışmak istemiyorlarsa.

NOT: Karikatür İbrahim Özdabak’a aittir. http://www.ibrahimozdabak.com/arsiv/

Leave a Reply