Moda yazarıyım, modayla ilgiliyim ama yüzeysel biri de değilim. Yerine göre giyinildiği sürece de- kabul edelim okulda hepiniz dönüp birilerine mutlaka bakıp “bu da okulda giyinilir mi” diyorsunuzdur, en ilgisiz olanınız bile en azından bir kere demiş veya bunu düşünmüştür- kimsenin ne giydiğiyle, neyi nerden aldığıyla, ne kadar uyumlu-uyumsuz giyindiğiyle asla ilgilenmem. Markaları iyi bilir ve takip ederim ama alınan bir şeyin markasını sormam ve bu konuda fazla muhabbet eden insanlardan da rahatsız olurum çünkü kimin ne giydiği veya taktığından daha önemli konularımız olduğuna inanıyorum. Modaya olan ilgim de çok sonra gelişti, hatta o kadar ki tarzım çok geç oturdu- hala da stabil bir tarzım olduğunu söyleyemem- ve marka olgusuyla çok sonradan ilgilenmeye başladım. Çocukken, ilkokul-ortaokul ve hatta lise başları zamanları da dahil olmak üzere, marka adı bilmezdim ya da bilmem kim nerden ne giymiş diye soranlara boş boş bakardım. Üstelik ailem bu konuda son derece ilgili insanlar olmalarına ve giyimlerine büyük ölçüde her zaman dikkat etmiş ve eden insanlardan oluşmasına karşın marka ve moda gibi konular konuşulmazdı evde.
Peki bunları neden yazıyorum? Tabii ki size hayat hikayemi anlatmak amaçlı değil. Koton reklamı rezaletinden dolayı yazıyorum. Hayatımda birçok saçma reklam izledim- Türk halkı olarak inanıyorum ki bu saçma reklamlardan kaçmak mümkün değil- ancak bu kadar yozlaşmış bir reklam Türkiye koşullarında az görmüşümdür. Bazılarınız abarttığımı düşünebilirsiniz ama ne yazık ki bu reklam yeni nesil çocuklarının kafa yapısını da yansıttığı için yozlaşmış olduğu kadar gerçekçi de. Bu yüzden abarttığıma inanmıyorum. Reklamı izlemeyenler için kısa bir özet: reklam bir çocuğun bebekliğinden bu yana kadar olan “tarzı” etrafında dönüyor ve reklamda oynayan çocuklar taş çatlasa 10 yaşında diyebileceğiniz çocuklar. Reklamda empoze edilen olgu şu: yaşın kaç olursa olsun bir tarzın olmalı (daha okuma öğrenmemiş çocukları da dahil ediliyor) ve bu tarz herhangi bir yerden olmamalı çünkü “tarzı olan çocuklar Koton giyer”.
Bu reklamı hangi cahil reklamcı ve pazarlama “uzmanı” yaratmış, kim bu kadar “dahiyene” bir fikri ortaya koyup yayınlamış bilmiyorum ve marka kendini nasıl bu kadar düşürmüş onu da anlayamıyorum. Ancak üzülerek farkettiğim şey şu ki henüz ilkokul-ortaokul çağındaki çocukları “Ayşe’de Dior ayakkabı varmış anne, bana da alalım mı”, “Fatma’da Louis Vuitton çanta varmış, bende niye yok?”, – ya da en itici olan- “Herkesin Ugg’ı var/ Louis Vuitton çantası var (herkes kim çocuğum, Monaco’da yaşamıyoruz), ben de istiyorum!” diye tutturruken duyuyorum. (Çocuk mankenleri kullanarak çocuk koleksiyonlarını tanıtan yabancı markaların olduğunun farkındayım; ancak hiçbiri bu tarz bir kampanya başlatıp, “çocuk tarzının” ancak ve ancak onlardan alınabileceğine dair cahilce bir şekilde markalarını afişe etmiyor.) Bu kadar yozlaşmanın, çocukları yüzeyselliğe bu kadar itmenin, bu kadar “erken” itmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Hayatta zaten dert etmeleri gereken çok şey olacak, bırakın da erken yaşta ne giydiklerine, nerden giydiklerine bu kadar kafa yormasınlar.
Her şeyi geçtim, nerede yaşadığımızı unutmayalım. Ülkede olan biten bunca şey varken, çocuklar bir yanda açlıktan fakirlikten bir yanda çatışmalarda can veriyorken, Koton’un bu saygısızca sloganı aleni şekilde büyük çoğunluğun, maddi yetersizlikten kıyafet alamayan kesimin bile ulaşabileceği bir platform olan televizyonda yayınlaması, hatta bunu da geçtim “Bir beden büyük almayın. Seneye de giymem. Moda neyse onu giyerim“, ”Büyüyünce ne olacağımızı bilmiyoruz ama şık olacağımız kesin” sloganlarını billboard’larda göstermesini “çirkin” sıfatı bile karşılamaz. Billboard’ları herkes ama herkes görebiliyor, maddi sıkıntısı olan ve televizyonu olamayan adamın kendisi de görüyor, çocuğu da. Evine zor yemek götüren bu adamın halini bir düşünün. Bunu da geçtim, normal orta sınıf ya da zengin bir aileyi düşünün. Çocuklar bu kadar erken yaşta bu yüzeyselliğe boğulmak, bu kadar erken yaşta fiziksel olaylara değer vermek ve kimlik karmaşasına bu kadar erken yaşta girmek zorunda mı? Toplum olarak çocuklarımızın bu kadar erken yaşta gereksiz bir marka algısına, gereksiz bir giyim kuşam ve hatta araba sevdasına (lisede ehliyetsiz Panamera’sıyla gelen gençler de var, lise son demiyorum, lise 1 çocukları da çoğaldı bu şekilde okula gelen) çanak tutmamız doğru mu?
Yanlış anlamayın, markaya karşı bir insan değilim ancak herşeyin yaşı ve adabı olması gerektiğine inanıyorum.Birkaç makalede okuduğuma göre (buna Psychology Today’in geçtiğimiz Mart-Nisan aylarında çıkan sayılarındaki bazı araştırma/makaleler de dahil), erken yaşlarda belli şeylere sahip olan ve marka- fiyat- statü gibi şeylerin fazlasıyla farkında olan çocuklar, ilerleyen yaşlarda doyumsuzluktan ne yapacaklarını şaşırıp, “kötü” yollara başvurmaya daha meyilli oluyor.
Koton bence Mavi’nin “Çok mu Çok Modayız” ve “Çok mu Çok Oluyoruz” sloganlarından yola çıkarak “Çok mu Çok Yüzeyseliz” sloganını seçseymiş, sözü hiç uzatmadan direkt bir mesaj verebilirmiş. Şikayetlerin işe yaradığını duydum ve bu şikayetler üzerine kampanyanın da biraz değiştirildiğini öğrendim. Umarım markalar biraz da duyarlı mesajlar vermeye ve her türlü dış etkenden etkilenmeye daha açık bir nesli tüketmek yerine desteklemeye odaklanırlar.
F
Yüreğine sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Hislerime, düşüncelerime ortak olmuş hatta bununla da kalmayıp dile getirmişsin. Umarım bu bilince sahip insanların sayısı günden güne azalmak yerine artış gösterir.
Deniz arman
Bencede çok yerinde bir eleştri olmuş,iyi çalışmalar:)
Kübra Özvural
Dokunulması gereken bir konuyu öyle yalın ve güzel anlatmışsın ki kalemine sağlık, kolay gelsin.