TV SERİLERİNDEN SEÇMELER: F.R.I.E.N.D.S

Herkese selamlar – yine bir dizi yazısıyla geldim, evet!

Son birkaç aydır herkes gibi eve kapandığımdan bol bol dizi ve bilgisayar oyunu bitirmekten ya da kitap okuyup film izlemekten başka bir şey yapmadığımdan zaten bahsetmiştim. TV Time’a yeni kaydettiğim dizileri yarılamak çok gururlu hissettirse de maalesef izlediğim her diziden tatminle ayrılamadım. Bu yüzden de kendimce bir derleme yaparak –ve spoiler dağıtmamaya özen göstererek– seçtiğim dizilerin güzel/kötü yanlarından bahsetmeye karar verdim. İlk sıramda ise, başlıktan da anlayabileceğiniz üzere Friends var.

Önce kötü haberlerden başlayacağım:

  • Fazla uzun ve abartılıyor?

Linç yememek adına kısa bir ön bilgilendirme vermem gerekirse, ben Harry Potter hariç her şeyde (ki onunla ilgili bambaşka bir yazı paylaşmayı düşünüyorum çünkü çok doluyum) objektifliğini koruyabilen biriyimdir ve Friends’i izlerken de elimden geldiğince “How I Met Your Mother vs. Friends” savaşına girmeden 10 sezonu bitirdim.

Ve üzülerek söylemek isterim ki, dizinin abartıldığını gördüm.

Berbat, iğrenç, korkunç türevinde bir şey söylemeyi kesinlikle düşünmüyorum, ancak şakaların kırıp geçirmediği de bir gerçek ne yazık ki. Özellikle ilk dört sezonundaki çoğu bölüm zorlama duruyor, benzer komedi dizilerine kıyasla esprileri öyle ahım şahım komik değil bence.

Bunun dışında, göz korkutucu bir uzunluğu var. 9×24+18 bölümden bahsediyorum ve bazı bölümler sahiden sıkıcı, izlerken niye o bölümü izlediğinizi sorguluyorsunuz çünkü o bölüm olmasaymış da dizi hiçbir şey kaybetmezmiş.

  • Ross

Evet, Ross. Kendimi spoiler vermeden nasıl açıklayacağımı pek kestiremiyorum, ama Ross nefret ettiğim karakterler listesinde ikinci sırada –Harry Potter sevenler birincinin kim olduğunu bilir, kendisi insanları pembeden soğutmakta da ziyadesiyle başarılıdır– ve yerini hakkıyla kazandığını söylersem adil davranmış olurum. Ross bir insandan soğumamı sağlayan her şeye sahip. Homofobik, kıskanç, özgüvensiz, gereksiz inatçı, her şeyi kendisinin bildiğini zanneden, ben merkezci, hayır’ı cevap kabul etmeyen ve en ufak bir şeyde tavır takınmaya müsait… Liste uzayıp gider. Mantıklı bir hikâyeye sahip olmasına rağmen hatalarından ders çıkarmadığı için bir türlü büyüyemeyen, her gördüğümde kendi kendime gözlerimi devirdiğim ve mutlu sona ulaşmayı hak etmediğini düşündüğüm bir karakter.

Şimdi düşündüm de Umbridge ile çok ortak noktası var.

  • Final!

Final? Aynen öyle, final! Şirinler Köyü’ne dönen Ufak Tefek Cinayetler’den tutun, bahsi geçmesine rağmen tamamlanmayan alt metinlerle sona eren Game of Thrones’a kadar çok fazla kötü final bölümü izledim, herkes izlemiştir ve evet, Friends içlerinde en kötü biten değildi tabii ki, ama… Tek bir şey sormak istiyorum: Neden?

Hayal ettiğim final bölümüyle izlediğim arasında uçurumlar var. Spoiler vermem gerekirse (aslında pek vermiyorum bölüm özetleri ve başlıkları veriyor), Rachel güzel bir iş teklifiyle Paris’e gitmeye karar veriyor ve Ross, ne hikmetse dizinin bitmesine son 3-4 bölüm kala Rachel’a olan aşkını bilmem kaçıncı defa fark edip peşinden havaalanına gidiyor. Rachel onu reddediyor ve uçağa biniyor. Havaalanı klişesi bir yana, Rachel’dan beklentim kesinlikle gitmesi, kariyerine odaklanması ve yeni bir hayat kurmasıydı. Peki, ne oldu? Rachel geri döndü, saçma salak sebeplerden ötürü tartıştığı bir adamla barıştı ve üçüncü defa denemeye karar verdiler…

Komedi dizisi olduğunun farkındayım, nasıl biteceğinden de haberdardım elbette fakat insan gene de istemiyor işte, yapacak bir şey yok maalesef.

Şimdi, biraz da olumlu taraflardan konuşalım!

  • Mükemmel Konuk Oyuncular

Abartmıyorum, izlediğim hiçbir dizide Friends kadar harikulade bir konuk oyuncu/misafir yıldızlar listesine rastlamadım. Julia Roberts, George Clooney, Brad Pitt, Bruce Wills, Reese Witherspoon aklıma ilk gelenler. Neredeyse her bölüm başka bir tanıdık yüz görüyorsunuz ve öyle güzel döktürüyorlar ki, ana karakterler yerine onları izlemek istiyor insan. Yıldızlar geçidinden farksız ve sadece onlar için tekrar izleyebilirim.

  • Chandler

Dizinin başrolünün Jennifer Aniston olduğu bir gerçek (en azından jenerikte adı geçen ilk isim onunki), ama bence Friends’i Friends yapan isim kesinlikle Chandler. Sarkastik esprileriyle izleyiciyi eğlendiren, şapşal olduğu kadar romantik bir karakter ve arka planı mantıklı bir şekilde kurgulanmış. Diziyi Jennifer’dan ziyade Chandler için izlediğim bir gerçek.

+ Monica ile yakaladıkları uyum mü-kem-mel. İzlerken ister istemez keşke ana çift onlar olsaymış diyorsunuz, çünkü Ross ile Rachel’la kıyaslandıklarında tam bir alfalar.

  • Yaratıcı ve Sürükleyici

Yukarıda ‘bu kadar uzatmasalar da olurmuş’ türevinde bir şey yazdığımın farkındayım ve o sözümün arkasındayım, çünkü bazı bölümler hakikaten gereksiz. Ne var ki, dizinin geneline bakıldığında yaratıcı bir hikâye örgüsüne sahip olduğunu ve fazlalık duran bölümler hariç sürükleyici gittiğini itiraf etmek gerek. Ne demişler, yiğidi öldür hakkını yeme. Özellikle 7-9 sezonları favorilerim arasında – sekizinci sezonu bir günde bitirdiğimi hatırlıyorum, içlerindeki açık ara farkla en güzel sezon olabilir.

Listeyi daha uzatabilirim, çünkü taslak yaptığım Word dosyasında her iki kategoriye de 5’er sebep yazdım, ancak okuyucuyu sıkmak –ve linç yemek– istemediğimden burada kesmem en mantıklısı sanırım.

Kendi adıma ben ikinci defa izleyeceğimi zannetmiyorum, fakat keşke izlemeseydim, zaman kaybettim vs. diye de düşünmüyorum. Genel olarak eğlenceli bir dizi. Özellikle ikinci sezondan sonra daha bir çekici olmaya başlıyor. Uzunluğunun gözünüzü korkutmasına izin vermeyin, yeter.

Sonraki seçmece dizi yazısında görüşmek üzere, hoşçakalın!

Leave a Reply