Aldığım haberlere göre Ankara’da bahar yüzünü göstermeye başlamış olsa da, Paris’te geçen haftasonu hava hala altı derecenin üzerine çıkamamıştı. Böyle havalar, genellikle kalın kazakların içine saklanıp kapalı alanlarda kahve içtiğimiz zamanlar olsa da, bu özensiz görünmek için bir mazeret değil elbette. Ben de kendimi iç karartıcı havanın esiri yapıp pijamalarla evde oturmaktansa; bu konuda ilham almak için soğuğa aldırmadan kendimi Paris sokaklarında buldum. Havanın sevimsizliğinden olsa gerek, bu yazıyı gözlemlerime dayanarak kesin ifadeler sunduğum maddelerle oluşturacağım. Bu maddelerde sunduğum görüşler bu görüntü hakkında temel ve genel ifadelerdir. Siz bunlardan ilham alıp gözlemleri detaylandırabilir, kuralları doya doya çiğneyebilirsiniz. Ne de olsa moda özgürlükçüdür ve kurallar çiğnenmek için vardır!
Paris modası için bir tanımlama yapmadan önce, belli akımları benimsemiş azınlıkları bir kenara koymakta fayda var. Örneğin trenden inip, Paris metrosuna bindiğim anda içerde beni bekleyen hipster grubu… Görünümleriyle Fransızların her konuda eleştirdiği , moda konusunda ise “yemekten anlamadıkları gibi giyinmeyi de bilmiyorlar” şeklinde tanımladığı İngilizler’i hatırlatıyorlardı. Öyle ki bu İngiliz’lerden hoşlanmama klişesi reklamlara kadar taşınmakta, “C’est anglais, mais c’est bon!” (Bu İngiliz, ama güzel) şeklinde ironik mottolarla sokakları süslemektedir. Bu da yazının başında belirttiğim gibi genellemelerin her zaman doğru olmadığının bir kanıtı aslında. Öyleyse birinci madde: Gerçek Parisliler son zamanların modası Britanya bayrağı gibi İngiliz kültürünü çağrıştıran parçalar giymese de, Paris sokaklarında her zaman istisnalara raslamak mümkündür. Aslında burda vurgulamak istediğim, Parislilerin hiç bir zaman trend kölesi olmadıklarıdır. Parisyen bir görüntü için “must-have”lere ve popüler akımlara gereğinden fazla yüz vermeyin!
Bu arada Hipster görüntüsü gibi son dönemde popülerleşen moda akımlarının Paris’te kabul görüp görmediği, sokakta konuştuğum insanlardan edindiğim izlenimler üzere oldukça muallakta. Fakat konunun dağılmaması adına bu soru üzerine gitmedim. Zaten birkaç dakika sonra bu düşüncelerden sıyrılıp etraftaki parisyen detaylarla meşgul olmaya başlamıştım bile. Yeraltından çıkıp sokağa adım attığımda ise ilk olarak bazı klişelerin kesinlikle uydurma olmadığına şahit oldum. Örneğin Fransız beresi giyenler sadece turistler değildi, çizgili üstler ise hala oldukça popülerdi. Ya da çok iyi bilinen bir başkası; Paris’te atkı/şal/eşarp gibi aksesuarlar kullanmayan tek bir Fransız bulmak gerçekten de oldukça zor. Takı ve mücevher gibi aksesuarlara gelince, bu konuda çekimser davranmanızı öneririm. Bu da bizi ikinci maddeye götürüyor: Klişelere şans verin! Örneğin işe ipek bir eşarp edinmekle başlayabilirsiniz.
Paris için en sık söylenen sözlerden biri yürümek için inşa edilmiş bir şehir olduğudur. (Böylece bir kez daha önceki maddenin sağlamasını yapıyoruz. Babet ve alçak topuklu ayakkabı klişesini hatırlayalım.) Hava soğuk olmasına rağmen ben de dayanabildiğim ölçüde yürümeyi tercih ettim. Gerçekten de bu şehirde yapılacak en keyifli şeylerden biri etrafta dolaşmak ve fotoğraf çekmek. Paris’i bu kadar fotojenik yapanın da aslında mimarisi kadar, insanları ve dolayısıyla insanlarının giyim tarzları olduğunu farkedeceksiniz. Genelleme yapmak gerekirse; Pont des Arts’daki romantik çiftlerden, Montmartre’daki sokak müzisyenlerine kadar herkes üstünde bir film karesinden bekleyeceğiniz silüetimsi parçalar ve detaylar taşıyor. Madde 3 ve 4: Paris yürümek içindir, stilettolarınızı özel davetlere saklayın ve unutmayın Parisyen görünüm de anahtar kelime “fotojenik”.
Parislilerin giyimiyle ilgili en sevdiğim şey hem konservatif hem de her zaman orijinal ve çekici oluşudur. Başka bir deyişle mini etekler yerine diz altına kadar uzanan etek ve elbiseler ile kullandıkları kocaman şapkalarla, ya da tayt yerine sigaret pantolonlar tercih ederek çekici olabilmekten bahsediyorum. Erkeklere gelince, her yaştan ve oldukça büyük çoğunluğu tozlu spor ayakkabılar yerine daha klasik modelleri tercih ediyor. Bu da şahsen asalet ve şıklık söz konusu olduğunda sonuna kadar desteklediğim bir durum. Eğer bir kadın olarak androjen ve rahat bir görüntüden hoşlanıyorsanız, elbiseler yerine blazer ve kotları deneyin. Şaşırtıcı ama kot pantolonlar Paris’te erkek ve kadınlar arasında gerçekten de çok yaygın. Ayrıca birkaç katman şeklinde giyinmek de Parisliler’in sevdiği bir giyinme biçimi, özellikle baharın hiç gelmeyecek gibi göründüğü bu havalarda denemek pek çok açıdan yararlı olabilir. Madde 5: Parisyenler vücutlarını örtmek için daha fazla kumaş kullanır, genellikle spor ayakkabı tercih etmezler.
Vurgulamak istediğim bir başka konu da renk ve desen seçimi. Bu konuda bir kere daha Paris’te kendimi bulduğumu söyleyebilirim, çünkü genellikle natürel veya koyu renkler tercih ediliyor. Bunun dışında kış sezonunun baştan aşağı tek bir rengin tonlarında giyinme modası, Parislilerin şıklık anlayışıyla oldukça örtüşüyor. Canlı renklerden kaçınarak tek bir rengin tonları üzerine odaklanın. Ayrıca bu şehrin insanlarının giysilerinde desenli kumaşlardan pek hoşlanmadıklarını söylemek yanlış olmaz, eğer vazgeçemiyorsanız desenli kumaşları aksesuarlarınızda kullanmayı tercih edebilirsiniz. Öyleyse altıncı madde: Koyu veya natürel renkler kullandığınız görüntünüzde aksesuarlarınız dahil maksimum üç farklı renk kullanın. Desen ve aksesuar konusunda anahtar kelimeniz ise “minimalizm” olmalıdır.
Son olarak Parislilerin saçlarını önemsediği açık, ama bir taraftan da sanki öylesine toplanmış gibi görünüyorlar. Tabi bunda içinde bulunduğumuz hava koşulları ve oldukça popüler olan bere ve şapka kullanımının da etkisi olduğuna eminim. Sevdiğim başka bir detay ise Parisyen kadınların aşırı makyaj yapmaması. Son maddede şunu söyleyebilirim ki iyi bir saç kesimi bu görüntü için önemli bir detay... Ruj sürmek içinse akşam yemeğini beklemek oldukça “parisyen” bir tavır gibi gözüküyor. Ne de olsa Fransızlar için akşam yemeği günün en önemli anı. Şarap rengine ne dersiniz?