DERSLİK – LITTLE MISS SUNSHINE

Filmleri ve kitapları seviyorum. Bu yapıtların özellikle biz gençlere sunduğu, yakalayanın zihnini açacak ve yaşadıklarına anlam katacak fırsatlar var. Bir gencin bu hayatta tecrübe ettiği şeyler, yaşı ilerlemiş birine göre çok daha kısıtlı. Yazarlar, yönetmenler ve senaristler dünyanın çeşitli yerlerinde, görüp geçirdiklerini bizlere anlatmak için harika dünyalar ve karakterler hazırlıyorlar. Ermek için sabırsızlandığımız fakat aslında ona çok da uzak olduğumuz bu yaşımızda, onların bilgeliklerinden faydalanarak, aslında yaşamadığımız şeyler hakkında bilmişlik taslama fırsatını sunuyorlar. Ben de size bugün, Little Miss Sunshine’nın dünyasından öğrendiklerimle size az önce bahsetmiş olduğum fırsattan istifade ederek aktaracağım.

Birçoğunuzun izlediğini tahmin ederek, Little Miss Sunshine’ı uzun uzun anlatmayı, gerekli görmüyorum. Film hayat ve toplum hakkında birçok şeye değinse de sizinle paylaşmak istediğim kısmı aile olmak ve olabilmek ile ilgili. Filmin başında karakterlerimizi teker teker tanırız. Hepsinin hayatını adadığı bir gaye vardır. Filmin birçok noktasında da aile üyelerinin istemeyerek de olsa birbirlerinin hedefe giden yollarını kestiğini görürüz. Film ilerledikçe, büyükten küçüğe, birer birer karakterlerimizin hedeflerine giden yolların bozulduğunu hatta bazıları için tamamen yok olduğuna tanıklık ederiz. Ailede hala ümidi kalan tek biri vardır: Olive.

Aileye mutluluk ve huzur getiren, dolaylı yoldan da olsan Olive’di. Aile üyeleri şimdiye kadar toplumun gözünde değerli olan şeyleri hayat gayesi edinmiş ve bu beklentiler arasında kaybolmuşlardı. Ancak her şeylerini kaybettiklerinde gözleri açılmaya başlayan ailemiz, kızlarını götürdükleri yarışmayı gözlemlediklerinde, içinde yaşadıkları toplumun ne kadar sahte ve çirkin olabileceğini gördüler. İşte o zaman, yaşamı toplumun beklentileri doğrultusunda sürdürmenin içi boş ve asla doldurulamayacak olan bir eylem olduğunu anladılar. Hep birlikte dans ederek isyan ettiler. Olive belki o sırada sadece eğleniyordu ama hüma kuşu gibi ailenin başına konmuştu, şans ve mutluluk getirmişti.

Little Miss Sunshine bize, topluma ne kadar karışamasak da içinde bulunduğumuz ailenin önemini hatırlatıyor. Mutluluğu bulmak için aslında o kadar da çalışmamamız gerektiğini, bazen sadece yanı başımıza bakmamız gerektiğini söylüyor. Herkes etrafında hüma kuşu dolaşan bir aileye doğacak kadar şanslı olmasa bile, bu durum kimsenin onu sonradan bulup sahip çıkamayacağı anlamına gelmez.

Birlikte kendi doğrularınızla topluma karşı dimdik durabileceğiniz, biricik arkadaşınız, aileniz, sevgiliniz hüma kuşunu her birinizin bulmanızı ve ona sahip çıkmanızı dilerim.

Leave a Reply