GazeteBilkent olarak Bilkent Medeniyet Topluluğunun yaşanan son olaylara dair bildirisini siz değerli okurlarımızla aynen paylaşıyoruz.
“Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
20.yüzyıl dünyası Hrıstiyanlığın teleolojik yorumlarının tevarüs ettiği Batılı modern siyaset dinleri tarafından şekilllendirildi. Modern siyaset dinleri köklerinden taşıdığı eskatolojik umutları bilim ve ilerlemecilik mitleriyle beslediler. Dünyanın yeniden tanzimi sırasında uygulamaya sokulacak metotlar üzerindeki anlaşmazlık 20.yüzyıl dünyasına kabarık bir fatura halinde döndü: bir büyük dünya savaşı, kitle halinde katliamlar, harabeye çevirilen şehirler, onmilyonlarca ölü… Uygulamaya sokulacak metot kimilerince bilimsel ırkçılık, kimilerine göre ise tarihsel maddecilikti. Bilimsel ırkçılığın tasfiyesi yerkürenin gördüğü en kıyıcı savaş sonunda gerçekleşti. Tarihsel maddecilik ise köhnemiş bir duvar dibinde can verdi ve mevziisini yine kendisi ve can düşmanı olarak gördüğü bilimsel ırkçılık gibi seküler bir din olan evrensel demokrasi/küresel piyasa diskuruna tamamen terketti.
Türkiye de içinde bulunduğu dünya gibi bahsi geçen modern siyaset dinlerinden etkilendi, hala da etkilenmekte. Yine dünya gündemiyle paralel olarak bugün söylemleri revaçta olan azgın evrensel demokratlarımız, serbest küresel piyasa yoluyla dünyada kurulacak cenneti bekleyen liberal şakirtlerimiz var. Ama nazarımızca günümüz Türkiye’sinde bu gruptan daha zavallı daha müşkül daha pespaye ve paçoz durumda olan bir grup bulunmakta: 20.yüzyıl bilimsel maddecilerinin artığı, sloganlarla nefes alıp veren, her ölümü bir siyasi kazanca tahvil etme telaşında olan FKF ve türevi gruplar…
Şunu kabul etmek gerekir ki, her ne kadar hakikatle miskal-ı zerre kadar bağı olmasa da bahsi geçen grupların düşünce dünyalarından yarımyamalak haberdar oldukları kurucu fikir babaları kısmen soylu bir uğraşla iştigal ettiler. İlk cennet-kurucular yeni bir toplum bilimi teşkil edip ahlaka dair sorunları uzmanların üzerinde hüküm vereceği meselelere dönüştürmek suretiyle aşıp insanlar arasındaki çekişmeyi yok etmeyi öneriyordu. Onlardan birkaç kuşak sonra gelen Lenin ise elektrik (Lenin için teknoloji ve bilim elektrik demekti) ile kıtlığı yok edip ilahi bir sistem kuracağını dostu Leonid Krasin’e şöyle fısıldamıştı: “Elektrik Tanrı’nın yerini alacaktır. Köylü elektriğe dua etsin; merkezi makamların gücünü semanın gücünden daha fazla hissedecektir.” En nihayetinde ahlakı bir bilime dönüştürmek ve kıtlığı aşmak suretiyle yeryüzünde bilim ve ilerleme yardımıyla kurulacak cennet Sovyet projesinin nihai hedef olarak koyduğu ve dünyaya vaadettiği şeydi. Zannediyoruz ki projenin akıbetinin ne olduğunu uzun uzun anlatmamıza gerek yok. Bu fikir babalarının,düşünürlerin 21.yüzyıldaki çocukları ise Bilkent Üniversitesi’nde Suriyeliler için düzenlenen yardım standında taciz ve Naci Bostancı konferansında attıkları anlamsız sloganlar yoluyla düşüncelerini tatbik etmekteler. Yeni bir dünya terkibi önerisinde bulunan, vasat da olsa belli bir düşünce silsilesine atıfta bulunan bir ideoloji ve kuyrukçuları için ne büyük bir acz, ne acı bir son…
Bütün bu hadiselerin ardından altı çizilmesi gereken önemli husus bahsi geçen grubun üniversite sınırları içinde illegal olmasına rağmen faaliyet göstermesidir. Kendi sınırları dışında kalan herkesi katil olmakla suçlayan, sürekli provakasyon yaratma peşinde olan bu taşeron örgüt üniversite tarafından tanınmış, resmi olarak faaliyet gösteren kulüpleri sabote etmektedir. Bilkent Medeniyet Topluluğu olarak soruyoruz: Dağ gibi yığılan klişeler, malayani sloganlar eşliğinde üniversitenin üzerine çöken bu bed sesler korosu kendi paçoz düşünce dünyalarını aşan her fikre, her siyasi ve içtimai harekete Bilkent Üniversitesi özelinde yaşam hakkı tanımamakta kararlıysa, üniversite yönetiminin dışarıdan komuta edilen bu taşeron örgüte karşı almayı düşündüğü önlem nedir? Üniversiteyi terörize etme gayretinde olan bu grup neden hala rahatça manevra sahası bulmaktadır?
Naci Bostancı konferansı ve akabinde gelişen olaylar için vurgulanması gereken bir diğer nokta söz konusu grubun nekrofili refleksidir. Zira “emri Berkin’den aldık” sloganıyla hareket edilmesi ölümü siyasi kazanca tahvil etmekte gösterilen kararlı tutumla bağdaştırılabilir. Yaklaşık 1 yıl önce vefat eden bir çocuğun üzerinden böylesine hırslı bir siyasi avantaj elde etme girişimi ancak şairin
“bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
memeleri ve boynu itimat telkin eder”
dizelerinde tasvir ettiği yaratığa yaraşır bir uğraştır. Aynı zamanda Bilkent Medeniyet Topluluğu’na karşı bütün bu süre boyunca girişilen lincin bir bnzerinin aynı duyarlılık kisvesi altında başka gruplara karşı da uygulamaya konulması bu hususta bütün tarafların tutarlılığını göstermektedir. Aynı grupların Özgecan Aslan’ın katli ardından takındıkları tavır da herkesin malumudur. Bütün Türkiye’nin acısına dönüşen bu vakadan sonra üniversitemizde düzenlenen töreni köşe kapma, daha çok bağırma festivaline vardırmak da bu grubun kısa geçmişinde imza attığı sayısız fiyaskolardan biridir. Hatırlanacağı üzere FKF ile aynı düşünce kodlarını, benzer eylem yöntemlerini benimseyen bir başka taşeron grup da üniversitemizin kaos tarihine önemli bir katkı yapmıştı. Ege Üniversitesi’nde teröristler tarafından pusu kurularak şehid edilen Fırat Çakıroğlu için Milliyetçi Düşünce Topluluğu’nun organize ettiği anma töreni İİBF binası önünde toplanan bir grup tarafından sabote edilmişti. Söz konusu grup saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında evvela kısık sesli kıkırdamalar ardından tüketmeyi pek sevdikleri beylik sloganlarla anma törenine gölge düşürmeye çalıştı. Bizim nokta-i nazarımızca insanoğlunun düşebileceği en sefil çirkef çukuru budur: ölüm duygusuna saygısızlık, her ölüme bir politik araçsallık yükleyerek bol bol slogan atma arzusu…
Bilkent Medeniyet Topluluğu olarak şuna iman ediyoruz ki Allah ile yarattıkları arasındaki hiyerarşik varlık zincirini kırma hevesi aydınlanmadan 20.yüzyıla uzanan bir hastalıktı. Yazının başında belirttiğimiz gibi insanların eliyle dünyada cenneti kurma vaadi, insanı tanrılaştırma ve ölümü aşma arzularıyla birleşerek bütün dünyayı 20.yüzyıl boyunca esir aldı. Onların 21.yüzyıldaki mirasçıları ise artık ölümü katık ettikleri sloganlarla dünya kelimesini tutuklama hülyasındalar. Fakat şunu da anlayabiliyoruz, muhtemelen siyasi kariyerine iki veya üç yıl içinde plaza devrimcisi olarak devam edecek bu arkadaşlar kendi beyhude varlıklarına bir sosyalist büyü ile mana kazandırma çabasındalar. İşte, modern projenin vardığı son sahne budur. Perde kapandı, oyun bitti.
Hülasaten, bu toprakları mevzuatlar yığını bir hastalıklı düşünce sistemiyle köksüzleştirmeye çalışanların üniversitemizdeki gölgelerinin giriştikleri eylemi kınıyoruz. Söz konusu olayların tekrarlanmaması için idare-i maslahat tutumundan vazgeçilmesini bilhassa üniversite kamuoyundan talep ediyoruz. Bahsi geçen taşeron örgütlerin faaliyetlerine ket vurmaya çalıştıkları Milliyetçi Düşünce Topluluğu ve Politik Düşünce Kulübü’ne geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Üniversiteyi terörize etme gayesindeki grupların gelecek dönemde üniversite genelinde girişecekleri eylemlerin takipçisi olacağımızı da bu vesileyle duyuruyoruz.
Bilkent Medeniyet Topluluğu”