Ege Üniversitesi ülkü ocağı mensubu Fırat Yılmaz Çakıroğlu, 20 Şubat Cuma günü karşıt görüşlü PKK sempatizanı öğrenciler tarafından katledildi. Bu haince katliamın akabinde milliyetçi öğrenci grupları üniversitelerde tepki eylemleri gerçekleştirme kararı aldılar. Bilkent Üniversitesi’nde Milliyetçi Düşünce Topluluğu (MDT) da merkez kampüs havuz çevresinde bir anma programı düzenledi. Bütün izinler alınarak gerçekleştirilecek olan anma programı 12:30’da milliyetçi olsun olmasın birçok insanın toplanması ile başladı. Ses sistemleri düzenlendi, pankartlar açıldı ve 12:40’a doğru program başladı.
Buraya kadar normal gelişen süreç bu noktadan sonra maalesef yerini gerginliğe bıraktı. Görgü tanıklarının ifadelerine ve şahsi gözlemlerime dayanarak söyleyebiliriz ki bu resmi organizasyonun gayriresmi ve davetsiz misafirleri de oldu. Genel izlenim İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi (A binası) önündeki merdivenlerde organize olarak oturan karşıt görüşlü grubun, programın tam karşısına oturup izleyerek orada bulunan milliyetçi öğrencileri tahrik ettiği yönünde. Mevzu bununla da kalmamış anlaşılan. Programda atılan sloganlarda geçen ifadelerin terör örgütü, bebek katili, kanlı terör örgütü PKK’ya yönelik olması A binası önünde oturanları rahatsız etmiş olmalı ki karşı sloganlar duyuldu. Tabii ki bu karşıt görüşlü öğrenci grubu bir araya gelerek slogan atma eylemini gerçekleştirmek için herhangi bir izin aldılar mı bilmiyorum. Bu hadisenin eylem kapsamına alınmadığını düşünenler de olabilir tabi. Velev ki öyle olsun; bu topluluğun, milliyetçi öğrencilerin karşısında toplanarak ve karşı sloganlar atarak açık bir şekilde gerginliğe davetiye çıkardıkları gerçeğini değiştirmiyor. Bariz bir şekilde bu olayda kampüste huzursuzluğa sebebiyet veren taraf, bu karşıt görüşlü gruptur desem çokça insanın duygularına tercüman olmuş olurum sanıyorum. Karşılıklı atılan sloganların ardından MDT, fotoğraf çekinerek programına son verdi. Konuştuğum milliyetçi grubun içerisindeki öğrenciler, Ege Üniversitesi’nde yaşananların tecrübesi ile toplu hareket etme kararı vererek A binasına toplu bir şekilde girme kararı aldıklarını aktardılar. Bu kararın alınmasında karşıt görüşlü öğrenci topluluğunun tehdit sloganlarının da etkili olduğunu belirttiler. Yine aktarımlarına göre, MDT’li öğrencilerin bayraklarını, ses sistemini ve pankartlarını A binasındaki odalarına bırakmaları gerekiyormuş. İşte ne olduysa bu geçiş sırasında olmuş.
Belirtmeyi en çok arzuladığım husus şu ki; karşılıklı küfürleşmelerin çirkinliği ve bu itiş-kakış üniversiteye yakışmamıştır. Bu noktada milliyetçi öğrenciler de sükunetlerini muhafaza edemeyip küfürlü atışmalara ve fiziksel arbedeye katılmışlardır. Her ne kadar mevzunun ana sebebinin karşıt görüşlü grup olduğu fikrine kapılmış olsam da MDT’li öğrenciler de bu tahriklere kapılan taraf olarak olaylara menfi etki etmişlerdir.
İlginçtir ki karşıt grup, mevzuya sebep olan taraf olduğu kanaatinde olduğum, bu meseleden mazlumiyet devşirerek bazı sitelere “Bilkent’te Faşist Saldırı!” gibi haberler göndermiştir. Lakin bu karşılaştığımız tavır bir dış gözlemci olarak benim için çok da garipsenmeyecek bir olaydır. Faşist saldırı devşirmesi hakikaten komik örneklere yeterince malzeme oldu çoktan. Kaldı ki bu provokasyon Bilkent Üniversitesi tarihinde görülmemiş bir olaydır. Bu ‘ilk’ provakasyonun, ilk ‘faşist saldırıya’ denk gelmesi ise sizlerin değerlendirmesi gereken bir husus.
Acı olan ise bunun yitirdiğimiz genç Fırat’ın ruhuna saygısızlık olması. Bunun yanında esamesi okunmaz ancak, bunun yanı sıra Bilkent Üniversitesi gibi oldukça özgürlükçü bir gelenekten gelen üniversitenin de imajı zedelenmiştir. Dolayısıyla yapılan saygısızlık yalnızca milliyetçilere ve Fırat’ın hatırasına değil, tüm bir üniversiteye karşıdır. Bu yönden mevzubahis grubun, ciddi bir özeleştiriye ihtiyacı vardır. Aynı şekilde milliyetçi grubun sükunetin muhafaza ederek şikayetlerini yazılı ve sözlü olarak idari kanada ifade etmeleri elzemdi, fakat maalesef tamamen haklıyken kısmen haksız duruma düşmüş olan milliyetçi grup bu fırsatı da tepmiş bulundu.
Talihsiz bir şekilde yaşanan bu olay, maalesef Fırat’ın ruhuna, bir vatan evladının ruhuna karşı saygısızlıktır. Üniversite olaylarında vefat etmiş bir gencimizin ardından -görüşü her ne olursa olsun- yapılan bir anma etkinliğini bu şekilde provoke etmek insanlığın hangi buuduyla ifade edilebilir, merak ediyorum. Aynı şekilde o siyasi çevrenin bir anma programı gerçekleşse idi ve bu şekilde bir provokasyon ile karşılaşılsa idi sanıyorum entelektüel olduğunu sanan birçok hümanist edalılar; özgürlük, demokrasi ve barış sloganları atmaya başlayacaklardı.
Elbette sorunun kaynağı olarak ülkemizde gün geçtikçe PKK gibi bir çapulcu terör örgütünün meşrulaştırılmaya çalışılması görülebilir. “PKK istemiyoruz!” ifadesini kullanmaktan çekinen siyasetçiler, terör örgütü yerine özgürlük savaşçıları gibi deyimler üreten çevreler arttıkça bu kutuplaşmalar da artacaktır.
Son olarak, bu gerçekleri gözlemleyen kişinin herhangi bir ideoloji mensubu olması gerekmez. Her zaman vurguladığım gibi insan olmak yeterlidir. Vefat etmiş insanların arkasından ideolojik kutuplaşmalar üreterek provokasyonlar yapılması kesinlikle kabul edilemez.
Açıkça haykırıyorum ki “PKK eli kanlı bir terör örgütüdür!” ve “Hiçbir yerde, ne kampüste ne de şehirde PKK istemiyoruz!” Gocunan yarasını kontrol etsin.