Bilkent Üniversitesi öğrencileri, yakında sandığa gidiyor. Sizlerle bu seçimlere dair gözlemlerimi aktarmak, ülke siyasetinin bizim seçimlerimizi nasıl etkilediğini anlatmak istiyorum. Hukuk fakültesi öğrencisi olmam sebebiyle örneklerimi hukuk fakültesinden vereceğim, fakat zannediyorum ki her bölümde vaziyet oldukça benzerdir.
Evet, ülke siyaseti çok etkiledi seçimleri… Etkiledi etkilemesine ama, çoğunuzun sandığı gibi değil, çoğunuzun sandığından daha fazla…
O kadar etkiledi ki, seçim çalışmalarını dinlerken kendimi TBMM’de hissediyorum. Söylemler aynı, tarz aynı, yaklaşım aynı, düşünce aynı…
Lütfen yanlış anlamayın. Ülke siyaseti Bilkent seçimlerini etkiledi evet, fakat yarışan bireylerin siyasi parti temsil ettiği yanılgısı sebebiyle değil, ötekine karşı duyulan nefret sebebiyle, tahammülsüzlük sebebiyle, uzlaşı kültürünün bulunmaması yönüyle…
Aynen öyle, çoğunuzdan farklı düşünüyorum belki ama temsilci adaylarının siyasi arkaplanları olması beni rahatsız etmiyor, etmemeli de! “Şucu” yahut “bucu” olduğu için değil, liyakati için seçmemiz gerekiyor bence temsilcimizi. Kanaatimce, bizden olmayanı, şucuyu yahut bucuyu kabul etmeyi öğrendiğimizde birlikte yaşama kültürünü geliştirmeye başlayabileceğiz.
Üstelik, Allah aşkına, bir temsilci seçimi için dahi karşı kimliğe tahammülsüzlük gösterirsek, nasıl eleştirebiliriz ülke seçimlerindeki hoşgörüsüzlüğü?
Uzun lafın kısası, ülke siyasi atmosferi Bilkent’i fazlasıyla etkiledi, ama bu çoğumuzun sandığı gibi görüş sahibi bireylerin temsilci adayı olması yönüyle değil, onlara duyulan tahammülsüz yönüyle.
Bu düşüncelerimi fakültemizde temsilciliğe adaylığını koyan Vasıf İnanç Duygulu ile de paylaştım. Onla konuşmam neticesinde bu yazıyı yazmak şart oldu. Bilkent’te ilk defa, bir fikir sahibi olmanın suç olduğunu gördüm; ilk defa insanların liyakata göre değil, tarafgirliğe göre desteklendiğini; ilk defa Bilkent’in Türkiye’den farklı olmadığını gördüm!
Çok defa projelerini anlatmak için gittiği insanlar “tarafsız bir aday” istediklerini söylemiş Vasıf’a. “Şucu bucu istemiyoruz!” demişler. Komik, “şu şucu, bu bucu” söylemi adaylar arasında seçim için en büyük koz olmuş, “tarafsızlık” vurgusu fikirlerin önüne geçmiş. Seçim için vaatler geri plana düşmüş, kimlik tartışmalarına girilmiş.
Bir de arkadaşlık bağları üzerine inşa edilen çalışmalar var. Şöyle ki, aday bir arkadaş olduğu, yahut muhabbeti hoş olduğu için tercih ediliyor. Allah aşkına, bu yaklaşım Bilkent’e yakışıyor mu? Öğrenci temsilcisi seçimlerinde dahi duygularımız mantığınızın önüne geçiyorsa, ülke seçimlerinde hamaseti nasıl eleştirebiliyoruz?
Bu üzücü durumun aynısı ülkemizin genelinde de var. Seçim dönemlerinde projeler ne kadar konuşuluyor? “Onlar olacağına bunlar olsun, şunlar olmasın da ne olursa olsun!” yaklaşımı hakim değil mi her görüşe? İnsanlar ülkemizde de mantıktan ziyade duygularıyla oy vermiyor mu? Bu yazıyı okuma zahmetinde bulunan her biriniz rahatsız değil mi bu yaklaşımdan?
O zaman neden pek çoğumuz aynısı Bilkent’te yapıyor?
Neden projeler dinlenmiyor?
Neden tecrübe konuşulmuyor?
Bu soruları kendime sordukça Bilkent’in “farklı olduğuna dair inancım yok olmuyor değil.
Size hitap eder biçimde yazdığım bu tek duygulu yazım. Bir serzeniş niteliğinde görün ve lütfen, hem üniversitemizin hem de uzun vadede ülkemizin geleceği için üzerinde bir düşünün.