Millenium üçlemesinin son kitabı “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız” diğer iki kitabı kadar hatta belki de onlardan bile daha sürükleyici olarak çıktı okurların karşısına. Stieg Larsson’un yazdığı üçleme birçok gazeteden olumlu hatta olağanüstü eleştiriler aldı ve haftalarca en çok satan listesinin başını çekti. Ana karakter olan Lisbeth Salander’ın nefes kesici öyküsü ve kitabın soluksuz okunacak kurgusu bütün okurlardan ve macera severlerden tam puan alırken yapımcılar da boş durmayıp yine bu kitabı senaryoya dökerek filme aldılar.
Diğer ilk iki kitabı gibi (“Ejderha Dövmeli Kız” ve “Ateşle Oynayan Kız”), Millenium serisinin son kitabı da beyaz perdeye aktarıldı ve maceranın, tüm hızıyla devam ederken, muhteşem bir finalle sona ermesini sağladı. Konusu ise kısaca şöyle: Lisbeth Salander kafasında bir kurşunla hastanenin yoğun bakım ünitesinde yatmaktadır. İyileşir iyileşmez de kendisini doğrudan hapse yollayacak üç cinayetten yargılayacağı bir duruşmaya götürülecektir. Davasını hayatı pahasına savunurken, aslında ceza davaları konusunda yetkin olmayan Annika Giannini’ye güvenmekte ve gazeteci arkadaşı Mikael Blomkvist sayesinde İsveç hükümetinden bağımsızlaşmış ancak görünüşte yerel örgüte bağlı SAPO teşkilatının, babası olan eski Rus ajanı Zalachenko’yu korumak için kendisine acı çektiren birçok yasal olmayan işe bulaştığını ispatlamaya çalışmaktadır.
Derin devletin çöküşünü anlatırken bir yandan hukuki haksızlıkları ve Salander’ın masumiyetini çok güzel işleyen film, macera severlere muhteşem bir iki buçuk saat vaat ediyor. Kitap ise soluksuz okunacak, uykuları kaçırtacak türden. Kitabın sayfalarını kıtlıktan çıkmış gibi çevirten mahkeme sahnesinin filme yansıtılması ise öyküye bambaşka bir tat katıyor. Gazete Bilkent okurlarına söylenecek tek bir söz kalıyor: İyi seyirler!