Akçakoca
Akçakoca modern mimarinin güzel bir örneği olan Türk Otağ şeklinde yapılan bir merkez camiye sahip, 1200’lerde Cenevizlilerle asıl gelişimini göstermiş, Akçakoca’nın fatihi ve Osman Gazi’nin uç beyi aynı zamanda da Orhan Gazi’nin de lalası olan Akçakoca Bey’in adını almış bir şehir. Akçakoca’dan önce ismi Diapolis olarak bilinen bu şehir, daha sonra Akçaşar adını almış, en sonunda ise bugünkü ismine kavuşmuş.
Tarihi yapı anlamında çok zengin olmayan; ancak doğal güzellikleri bakımından bolluğa sahip bir kent. Bir adet de mavi bayraklı plajı bulunan Akçakoca, fındıklarıyla meşhur ve bir de gezilebilecek, şuan sadece surlardan oluşan, bir Ceneviz Kalesi’ne sahip. Mavi bayraklı plajı olmasına rağmen, yosunlu ve taşlı bir denizi var ve plaj mavi bayraklı plajların temel özelliklerini taşımıyor. Yine de, denizi ılık ve girilebilecek düzeyde. Sadece, bir anda derinleşen ve dalgalı bir deniz olması dolayısıyla biraz dikkatli olmak gerekiyor.
Düzce
Düzce, 98 depreminden sonra Aralık ayında il olan aynı zamanda 81. ve şimdilik son ilimiz olan bir kent. Gelişimi belki de depremden dolayı biraz yavaş olmuş; yine de doğal güzellikleri ve tarihi yapılarıyla görülmeye değer. Osmanlı döneminde Kastamonu’ya bağlıyken, Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Bolu’ya bağlanmış ve en sonunda da il olmuş. Bu ille ilgili değişik anekdotlardan biri de sayın Turgut ÖZAL’dan gelmiş. “Bir insan, Türkiye’de siyaset yapacaksa, Düzce’de anket yapsın” sözleri, Düzce’de her kültürden ve her bölgeden insan olduğunu yansıtan güzel bir cümle. Aynı şekilde bugüne kadar Düzce’de oy çoğunluğunu alan siyasi partilerin iktidara geldiği de bir gerçek.
Düzce’de de sırasıyla duraklarımız Güzeldere Şelale’si ve Efteni Gölü. Şelale yolunda küçük çağlayanlar ve böğürtlenler görmek, hatta isteyenler için böğürtlen toplamak da mümkün. Ancak, yol tehlikeli ve uçurumun kıyısında olması bir yana çok sık virajları olan toprak bir yoldan ulaşım mümkün. Dolayısıyla bu mükemmel güzelliği görebilmek için, yarım saatlik bir yoldan yüreğimiz ağzımızda tırmanıyoruz. Bu şelaleyi zamanında koyununu kaybeden bir çobanın bulunduğu söyleniyor. Aynı zamanda en yüksekten akan şelale özelliğine sahip olan bu doğal güzellik, yaklaşık 400 merdivenle inilen bir vadide akıyor ve yolun bir süre sonra devamına da izin yok. Bunun nedeni ise, merdivenlerin tahrip olmuş olması ve aşırı kaygan zemin. Girilmesi tehlikeli ve yasaktır barikatını geçtikten sonra görülen manzaranın tadına doyulmadığı kesin; ancak bir fotoğraf uğruna ölüm tehlikesi geçirmek ve dik bir uçurumdan aşağı yuvarlanmak da son derece mümkün. Şelalenin aktığı ormanın içinde doğal yaşam da korunmuş. Kayın ağaçları ve yabani hayvanların varlığını da görmek mümkün.
Düzce’nin ikinci durağı ise Efteni Gölü. 100 sene önce gerçekten göl olan bu yer, artık su birikintisi, hatta kimi zaman da bataklık olma özelliğinden ileri gidemiyor. 65 senesinde yaşanan sel felaketlerinden sonra bilinçli olarak kurutulması gerekmiş çünkü böyle bir düzlük alana yayılmış olan gölden kaynaklı su baskınlarıyla mücadele etmek kolay olmuyormuş. Şuan sadece sulak alan niteliği taşısa da, üzerindeki nilüferleri görmek mümkün. Aynı zamanda gölde yaşayan küçük ördekler ve su yılanları da insanı şehir hayatından uzakta olduğunu ikna etmeye yetecek nitelikte. Hemen ardından görülmesi gereken yerlerden birisi de Toptepe. Kısacık bir mola esnasında görülen panoramik manzara, dudak uçuklattıran türden.
Bolu
Bolu, tarihi bir uygarlık olan Mitinya’nın başkentliğini yaptıktan sonra, sırasıyla Hitit, Frig, Pers, İskender, Roma, Bizans ve Selçuklu uygarlıklarına da ev sahipliği yapmış. Tektonik gölleri ve doğal güzelliklerinin yanı sıra, Ankara ve İstanbul yolu üzerinde bir kavşak noktası olması da bir hayli geliştirmiş Bolu’yu. Romalı Agusto zamanında adını bu imparatordan alarak Agustopolis olduktan sonra isim değiştirmiş ve sırasıyla da Hadrianapolis, Polipolis ve Bolu adlarına kavuşmuş; ancak adının asıl olarak Osmanlı zamanında geldiği de söyleniyor. Osmanlı zamanında bütün alimler bu kente gelirmiş. Bir ilim merkezi olan bu kentin adını, alim anlamına gelen uluğ kelimesinin verdiği söyleniyor. Bol-uluğ yani çok alim daha sonra söylene söylene Bolu kelimesine dönüşmüş.
Bolu’dan geçip de Abant Gölü’ne uğramadan olmaz tabii. Tektonik bir göl olmasının yanı sıra, kaynağını da yer altı sularından alan bu gölde de, nilüferleri görmek mümkün. Ayrıca her ne kadar görünmese de, su samurlarının doğal yaşam alanı bile mevcut. Gölün kıyısını yürüyerek tamamlamak isteyenlerin en az bir buçuk saat mola vermesi gerekiyor; yani göl oldukça büyük. Yine de 60 lira vererek bir fayton gezisiyle bu süreyi 35-40 dakikaya çekebilmek mümkün.
Bolu’dan bahsetmişken, şu hikayeyi vermeden bitirmek de olmaz: Bolu beyi güvendiği seyislerden biri olan Yusuf’a çok güzel bir at bulmasını, onu yetiştirip küheylan yapmasını emreder. Yusuf, uzun aramalardan sonra büyüdüklerinde aranılan özelliklere sahip olacak iki tay bulur ve bunları Bolu Bey’ine götürür; fakat zayıf tayları gördüğünde çok sinirlenen Bolu Bey’i acımasız bir karar vererek, seyisin gözlerine mil çekilmesini emreder. Taylarıyla beraber evine dönen Seyis Yusuf, oğluna gerekli talimatları vererek atları büyütmesini sağlar. Aynı zamanda da bir pınara gitmesini, orada üç sihirli köpüğü içmesini ve Bolu Bey’inden intikam almasını öğütler. Bu köpüklerden biri cesaret, diğeri güç, sonuncusu ise aşktır. Bu köpükleri de içen Ruşen Ali, büyüttüğü atlardan birinin dönüştüğü güçlü küheylanı da alarak yollara düşer. Bu esnada içtiği köpüklerden “Aşk” sayesinde, Bolu Bey’inin kızına aşık olur ve onu kaçırır. Çok sinirlenen ve adamlarını toplayıp onun peşine düşen Bolu Bey’ini de içtiği Cesaret ve Güç köpüklerinin yardımıyla bertaraf eder ve böylece babasının intikamını da almış olur.
Batı Karadeniz her anlamda, ister kültür ister doğal güzellik olarak, ziyaret edilmesi gereken bir bölge. Havası yumuşak ve kışın bile ılık olan bu bölgemizde, gezilecek ve öğrenilecek zengin bir kültür mirası ve çok eğlenceli hikayeler var. Bence Karadeniz Ereğli’si için söylenen “Karadeniz Ereğli’sini görmeden ölmek, öbür dünyaya eksik gitmek demektir” sözü, tüm Batı Karadeniz için geçerli.
Bütün bu kentleri hala görmemiş olanlarınız varsa, biran evvel gezmesini tavsiye ederim. İyi eğlenceler…