Uğur Babat’ın kasım ayında çıkacak A şıkkı adlı kitabından bir deneme sunuyoruz sizlere… duymamış olanlarınız için Uğur Babat, 1978 yılında, İzmir- Karşıyaka’da doğdu. Halen, yaşamını İzmir’de sürdürmektedir. Yazarın ilk kitabı, Aşksızım adlı kitabı olup, ardından Beni Kaç Harf Sevdin kitabı yayımlanmış ve aynen A şıkkı gibi tüm kitapları şiir tadında, duygu yüklü cümlelerle, okuyucunun kalbine seslenmektedir.
Beni terk edenlere kızmıyorum. Onlar çok iyi insanlardı. Hiç birisine küfretmedim. Haklıydılar gitmekte. Belki ben de olsam terk ederdim beni. Çünkü kimse bu kadar güzel sevilmemişti ve hiçbir bağışıklığı yoktu kalbin aşka…
Onlar haklıydılar gitmekte. Çünkü ben kimi sevsem onu bir şiir sanıp beyaz sayfalara yazıyordum. Ve kim kendini bir şiir de okusa, o serseri şairin şizofren aşkı oluyordu. Hayatlarında kendisine aynadan başka bir yerde bakmayan, hiç kitap okumamış o onlarca kişi kendilerini beyaz sayfalarda görünce kalpleri şımarıyor, gözleri Yusuf’u kuyularda değil, Kaf dağında aramaya başlıyorlardı.
Onlar haklıydılar gitmekte çünkü yalnızlık sorunlarım vardı benim. Kendimle baş başa kalamıyordum. Çünkü ben yalnızlaşınca çoğalıyordum. Hayallerim şizofrenleşiyor sevdiğim adamla tartışıyordum. ‘’Beni neden az arıyorsun’’ sorusuna cevap arıyor, bulamayınca da onu kendime karşı savunmaya başlıyordum. Onu ondan daha güzel savunuyor, kendime inanabileceğim yalanlar söylüyordum. Bu yüzden onların aşkı muhteşemleşirken ben hep eksiliyordum…
Benim kendimle ilgili sorunlarım vardı. Ve bu yüzden haklıydılar gitmekte. Çünkü ben yalnızlaşınca onlarla daha çok beraber oluyordum. Onlara anlatmayı başaramadığım sevgimi yazıyordum. Yazdıkça daha çok seviyor sevdikçe daha çok konuşuyordum… Belki de sorun tamda buydu. Çünkü ben ne zaman sevgimi anlatmaya başlasam, ne zaman onlara sevgimi ispatlasam onları kendimden uzaklaştırıyor, üzerime piramitler kuruyordum…. 16. Yüzyıl aşklarına benzeyen, o sonu görünmeyen eski zaman hikayelerinin kahramanı olmam onların vücutlarına ağır geliyor ve bu yükü taşıyamıyorlardı. Oysa fazla değil, biraz sevilmekti derdim. Martılara atılan bir ekmek tanesinin mutluluğunun peşindeydim. Zengin bir adamın ayağında eskiyen, eskide olsa bir zamanlar pahalı bir ayakkabı olduğu belli olan bayramlık sevincimdi bana verdikleri azıcık sevgileri. Bir damla yağmur damlasının bir karıncayı boğabileceğini anlatamamıştım onlara. Azla yetinmek kaderimde olduğundan, alışmıştım azlıklara.
Benim kaderimde aşk bir dilencinin avucundaki bozuk paraydı. Cebindeki kâğıt paralara inat önce hep o bozukluklar harcanırdı. Alfabenin ilk harfiydi ayrılık ve hep a şıkkımdı benim payıma düşen.
Sevdiğim çocukların fakir bayramlarıydım. Sevdiğim adamlar bayram harçlığı için çaldığım kapı zillerine ya hiç cevap vermezler ya da vicdanlarına doğru uzattığım avuçlarıma şeker bırakıp giderlerdi… ama bir çoğu terk etmek için gitmezdi. Bir süre sonra tekrar geri dönerlerdi. Benim kadar seven bir kişi karşılarına çokça çıkar ama hiç biri benim gibi güzel sevmezdi. Çünkü ben onlara diğerleri gibi aşkım diyerek seslenmezdim. Onlar benim çocuklarım gibiydi. Bu yüzden çokça merak eder, her buluştuğumuzda uzak şehirlerden gelen bir yakınımı karşılar gibi koşarak sarılırdım onlara… Bir çoğuna seni seviyorum dahi diyemedim. Onlara sadece benim çocuğum olur musun diyebilecek kadar cesaretim vardı…
Benim aşkcıl acılarım vardı. Sırf bu yüzden ambulans acileyetinde yaşardım sevgilerimi. Madem gelecek bizim için yok bari bugünü yaşatın bana diyebilecek kadar cesaretliydim… Aşka âşıklığım yüzlerce defa terkedilişimdendi. Bir sevgiyi adam gibi yaşayamayacak kadar adamsızdım. Alışmıştım aşka. Henüz yeni sevmeye başladığım benden gölgesini almak isteyince, güneşe küser gecelere sarılırdım… Aşk diğerlerine bir lanetken, bana bir ödüldü. Çünkü hoşça kal kelimesi gözlerimi kelimelerle dolduruyor ve ben onları beyaz sayfalara siliyordum. Hayatında hiç kitap okumayan bir adamın ismini taşıyan kitapları oluyordum. Ne garip; kendi kitabını bile okumaya cesareti olmayan bir adamdım ben.
Onlar daha önce beyaz sayfalarda şiir okumamışken ben onların adlarını taşıyan kitaplar yazardım. Ve onlar bu delilikler ve çılgınlıklar karşısında önce çok mutlu olurdular sonra sevgi anlayışları depreme uğradı.
Çünkü onlar daha önce sadece SENİ ÇOK SEVİYORUMU duymuş ve bunu söyleyen kadınla sevişmişler, onların tombul beyaz omuzlarına başlarını yaslayıp saçlarıyla oynanmasına müsaade etmişlerdi. Onlar için sevmek buydu ve daha fazlası sadece filmlerdeydi… Ben de onlar için bir filmdim. Ve hiçbir film hayatın aslını yansıtmazdı…
Onları çok sevdim. İnan hiçbirisine küfretmiyorum. Haklılardı. Ben olsam ben de giderdim. Belki de sevmezdim beni çünkü KİMSE BU KADAR GÜZEL SEVİLMEYİ HAK ETMEMİŞTİ…