Rahip Tanrıça’ya doğru biraz daha yaklaşıp yüzüne dokundu. “Sen her şeyinle Yüce’sin Tanrıça! Osiris’i yücelten kardeşi tarafından katledilmesiydi. Sen de yaşadıklarınla yüceldin. Amen. Ama zaten kendimi aciz hissederken çok zor olacak benim için. Ruhsal ve davranışsal açıdan dengesiz, fiziksel olarak çirkin ve ortalama zekâda bir birey olarak; öyle bir sevgide kendimi umutsuz ve mutsuz görüyorum. Yapamam, senin gibi olamam. Senin yapıldığın maddeden yapılmadım ben. Bana üflenen ruh, seninki kadar cesur ve yüksek gönüllü değil. Bana mühendislerin değil işçilerin, efendilerin değil kölelerin ruhu üflenmiş. Ancak sizinkiler denk, onlarınkinden üstün bir akılla. Aşmak istediğim bu; ruhu aklın egemenliğine sokmak. Kendimi küçük hissediyorum… Ve…” Rahip durdu ve derin bir nefes aldı “Seni çok seviyorum. Hayranım da sana…” Tanrıça rahibin son kelimelerini dinlerken, gözlerindeki parıltı ve aurasındaki güçlü titreşimler kayboldu, yerini yorgunluk ve bıkkınlığa bıraktı. “O söylediğin üç kelimeye dikkat et rahip! Sevme beni güzel görünsem de. Kirliyim çünkü, yorar, kırarım seni.” “Benim ahlakım farklı, senin gibi silahlarımla doğmadım ben, senin gibi olamam” diye tekrarladı rahip. “Sevgi anlayışım da farklı, kendi ateşimi bulmalıyım, problem bu.”
Tanrıça yavaşça rahibin ellerine uzandı. Elinden tutarken onu tapınağın iç tarafına doğru yönlendirdi ve birlikte tapınağın kutsal havuzuna doğru ilerlediler. “Nedir senin sevgi anlayışın?” diye sordu Tanrıça. Bir yandan da parıltılı keten elbisesinin askısını sıyırdı ve elbise yere düştükten sonra havuza doğru ilerledi. Rahip, Tanrıça’sının elinden tutarak onun, havuzun basamaklarından inmesine yardımcı olurken cevap verdi. “ Sevgi, yakın ilgi gösterme değil, bir çeşit bağlılık. Ben tek taraflı bağlılıklar kurarım, kısa süre sonra sona erer. Sende böyle olmadı; çünkü çok, çok farklısın. Kısa bir an için bile, beni benim veya başkası için yaşadığına dair kandırmaya çalışmadın. Bu çok özel ve dürüstçe. Bu o bağlılığı çift taraflı ve seni herkesten farklı kılıyor. Yalan yok! Hiçbir şey saklamıyor değilsin ama o an için olduğun gibisin. Bazen iltifatların karşılığını verebilmek için karşı tarafı gerçeklere dayanmadan yüceltiyorsun, en aşağısından ben bunu fark edebiliyorum. Bu çok hatır bilir bir hareket, takdir ediyorum. Yoksa kendimi olduğumdan daha kötü hissederdim.” Bir yandan konuşurken bir yandan da elindeki testiyle Tanrıça’sına su döküyordu. Tanrıça, havuzun kenarına yaslanıp, misk kokan suya elini daldırdı ve dalgın ama düşünceli bir sesle cevap verdi. “Bu senin sevgi anlayışını tanımlamadı. Zaten benim anlatmaya çalıştığım şey farklıydı. Benim ruhum farklı, silahlarım var evet. Bu nedenle de dayanma gücünü haizim. Senin de silahların var benimkilerden farklı olsa da. Sana kimseye vaad etmediğim bir şey vaad ediyorum anlasana! Hem kendini daha açık anlat bana. Anlamak istiyorum seni.” “seni anlıyor ve bağışını kabul ediyorum” dedi rahip şefkatle Tanrıça’sının saçlarını tararken. “Bu tam bir bağış değil; çünkü kabul etmeyi bırak, istemeyi bana kadar akıl eden olmadı değil mi? Birini bir sebepten ötürü farklı bir yere koyuyorsun, zaman zaman değişse de farklı. Bu doğruysa, benim sana beslediğim sevgi de bunun bir benzeri. Her sevgi özledir zaten. Yine de bence biz kendimiz için yaşayalım.”
Tanrıça elini yavaşça sudan çıkarıp, bir süre elinden damlayan su zerreciklerini ve güneşin parıltılarını izledi. Konuştuğunda kelimeleri sakin ve derindendi. “Kimse için yaşayamam kendimden başka; çünkü o zaman hızımı alamaz, ilk dönemeçte devrilirim. Yorgun ve kırık hissediyorum evet ama ben düşmek için yaratılmadım. Derdim kimseyi kendime bağlamak değil; derdim insanlara bir şeyler katabilmek. Çünkü derdim anlamak onları, çünkü derdim insanlara gösterebilmek… ‘Seni seviyorum’ benim için çok kıymetlidir. Sevgili, anne, baba, dost, kimseye kolay söyleyemem ama benim sevgim bana ruhunu gösterdiğin kadardır. Şimdi sen anlat bana.”
Rahip biraz düşündü. Sonra tarağı elinden bırakıp, Tanrıça’nın saçına kokulu yağdan sürmeye başladı. “Benim sevgim de anladığım kadar işte. Birisi bana ne kadar anlatırsa, onu o kadar seviyorum. Ona kendimi o kadar anlatıyorum. Aslında doğrudan kendini anlatması da önemli değil; önemli olan anlatması, çünkü anlattığı her şey kendisidir. İşte benim sevgi anlayışım bu. Bağlılığımın arkasında hiçbir şey değil ama dinlemek ve yargılamamak yatıyor. Ben bu yargıyı tanımadığım sürece de kimse beni ve yaptıklarımı yargılayamaz. İşte sevgi bunu kabul etmesine bağlı. Eğer biri yanında yüksek sesle düşünmeme izin veriyorsa beni seviyor; eğer yanında yüksek sesle düşünebiliyorsam, onu seviyorum demektir. Seni çok seviyorum dedim. Senin yanında düşünce akışım, kendimle ilgili fikirlerim; tutarsız bile olsalar, rahatça ses buluyorlar çünkü.” Tanrıça düşünceli bir hal aldı. “Benimle kendine dürüst olmadığın şeyleri bile konuşabilirsin, biliyorsun.”
Tanrıça yavaşça sudan çıktı. Rahip sessizlik içinde onu kuruladı, parfümledi ve giydirdi. Tanrıça geldikleri yere doğru yavaşça yürürken, kendisine adanmış sunaklardan birinden bir kadeh şarap aldı. Bir yudum alıp ardındaki rahibe döndü. “Unutma, benim yanımda istediğin kadar kalabilir, kendin olabilirsin.” Uzanıp rahibin dudaklarını yavaşça öptü. Rahip Tanrıça’nın önünde diz çöktü. “Sunaklarınızdan kurban hiç eksik olmasın Tanrıça’m. Amen!”
Kafasını kaldırdığında Tanrıça’nın yerinde bir papirüs yaprağı duruyordu.