Ye, Dua Et, Sev

Hepimiz bu filmin yeni olmadığın biliyoruz; fakat yine de, kültür-sanat okurları olarak bizler, yeni yorumların yeni kapılar açacağı konusunda hemfikir olmalıyız. İşte konuk yazarımız Nergis Ayan, bizlere bunun ne kadar doğru olduğunu gösterdi.

Yakın bir zamanda izlediğim ‘Ye, Dua et, Sev’ filmi,  günümüz modern metropollerin insanlara sunmuş olduğu yalnızlığı ve bıkkınlığı aklıma getirdi. Özellikle New York gibi kentsel yapılanmanın hızlı olduğu şehirlerde, modern hayatın insanlara sunduğu rahatlık uzun zamanda doyumsuzluğa dönüşebilir. Örneğin, filmdeki başrol karakter olan Julia Roberts’ın canlandırmış olduğu Elisabeth, New York’ta yaşayan harika bir işi ve evliliği olan; yani mutlu olması gereken bir kadındır. Fakat, tiyatroda tanıştığı bir gençle fırtınalı bir aşktan sonra kocasından boşanıp bütün düzenini altüst ederek, dil öğrenme bahanesi ile İtalya’ya taşınma kararı alır.  İtalya’da da aynı sıkıntıyla karşılaşan Elisabeth, daha sonra mistik bir dünya ve kendini içsel bir yolculuğa sürmek için Hindistan’a gider. Aslında, Elisabeth’in imrenilecek bir hayatı olmasına rağmen, neden bütün bunları ardına bırakıp gitmiştir? Büyük metropollerin Elizabeth’e sunmuş olduğu hareket ve canlılık aslında onu içinden çıkılmaz bir bunalıma ve yalnızlığa mı sürükledi? Bu durumdan anlaşılabileceği üzere büyük şehirler bize maddi olanaklar sağlasa da, Hindistan gibi daha fakir ülkeler insanlara manevi bakımdan daha yararlı olabilir. Ayrıca bir insan büyük şehirlerde hırs içinde çalıştıktan, ekonomik açıdan rahatladıktan sonra iç huzurunu bulmak için çeşitli maceralara atılabilir. Amaç ise, kalabalık metropollerde aşırı yoğunluktan dolayı kaybetmiş olan benliğini bulmaktır. Belki de, metropollerin bize sunmuş olduğu aşırı yüklenme ile  yeni doğmuş hallerdeki saflığı aramaktır. Sonuç olarak, Elisabeth her filmde olduğu gibi mutluluğa ererek aşkı da, benliğini de bulmuş ve diğer başrol erkek olan Javier Berdam ile sorumsuzca tekne yolculuğuna çıkarak, belki daha yeni başka benlikler kazanmaya gitmişlerdir. Gerçek hayata gelince, büyük şehirlerin içinde kaybolacak olan bizlerin bütün bunlardan bıkıp manevi yolculuğa çıkma cesareti bulduğumuzda; kendi kaybolmuş olan benliğimizi bulabilecek olmamız da  kafalarda ayrı bir soru işaretidir.

Nergis Ayan

Leave a Reply