Oscar’a geri sayım yaparken diğer adaylara nazaran çok öne çıkarılmamış yine de En İyi Film dalında Oskar’a aday Brooklyn’den bahsetmemek olmaz. 1950’li yıllarda geçen film, İrlandalı bir kadının daha iyi bir yaşam için tek başına Amerika’ya göç etmesi ile başlıyor. Ablası ve annesini hiç istemeyerek gitgide boşalan İrlanda’da bırakan Eilis (Saoirse Ronan), Brooklyn’de tamamen kadın kiracılardan oluşan bir evde yaşamaya ve seçkin bir mağazada çalışmaya başlıyor. Evine olan özlemi hayatı yaşanılmaz hale getirse de, bir dansta tanıştığı İtalyan genç ile yeni bir yaşama adım atıyor. Ancak yeni ve eski hayatı arasında kaldığı zaman çok zor bir karar alması gerekiyor.
Diğer adaylar kadar iddialı bir yapım olmasa da filmi içselleştirdiğim için çok beğendim. Ailesinden, arkadaşlarından uzakta tamamen yeni bir çevrede, yeni bir yaşam kuracaklar kesinlikle bu filmde kendilerini bulacaklar. Filmin ilk yarısı sıla özleminin ne kadar sarsıcı, yeni çevresinde dengeyi, adapte olabilecekleri bir uğraşı ya da insanları bulamayanların aslında ne kadar derin bir aidiyetsizlik hissettiklerini gösteriyor. İkinci yarıysa daha çok yeni ve eski arasında ki kaçınılmaz seçime odaklanıyor.
Filmin en büyülü yanı ise 1950’lerin atmosferi. New York’un Avrupalı göçmenlerle yavaş yavaş şekillenişine tanık oluyoruz film boyunca.
Bu göç macerasında yanında olduğumuz İrlandalı Eilis’i canlandıran Saoirse Ronan “En İyi Kadın Oyuncu” Oskar’ına aday. Cate Blanchett – Carol, Brie Larson – Room, Jennifer Lawrence – Joy, Charlotte Rampling – 45 Years ise diğer adaylar. Ronan sessiz, uysal ve dindar Eilis karakterini başarılı bir şekilde canlandırmasına rağmen bu kadrodan sıyrılıp Oskar’ı alabilecek mi, emin değilim. Aynı zamanda “En İyi Uyarlama Senaryo” Oskar’ına aday olan filmin IMDb puanı 7.7/10.
Son günlerde izlenecek bir film arayışındaysanız, Brooklyn’e bir şans verin. İyi seyirler!