Xavier Dolan, özellikle bağımsız filmleri ve film festivallerini takip edenlerin yabancı olmadığı bir isim. Bilmeyenler için özetlemek gerekirse Dolan, henüz 23 yaşında Fransız bir yönetmen. Henüz üç filmi olan Dolan, üç filmiyle de ayrı ayrı çok konuşuldu ve çok beğenildi. Bu üç film de Cannes da prömiyer yaptı ve pek çok ödül aldı. Dolan, 2009’dan bu yana yaptığı filmlerle, kısa sürede jenerasyonun sesi ve gururu oldu.
Film Laurence adındaki 20li yaşlarını sonundaki bir kadının, erkek vücudunda yaşadığı hapis hayatını anlatıyor kısaca. Laurence, kız arkadaşıyla beraber yaşayan bir edebiyat öğretmeniyken, bu hayatın “30 yıldır suyun altında nefesini tutmaya” benzediğini ve boğulma noktasına geldiğini fark ettiği an kız arkadaşı Fred’e gerçekleri söyler. Fred, Laurence’ı o kadar sevmektedir ki, onun acısını dindirebilmek için bu yolculukta onun yanında olmak ister. Diğer filmlerinde olduğu gibi, aşkın cinsiyetler ile cinsel kimlik ve yönelimler üstü bir şey olduğu mesajını aklımıza kazıyor Dolan. Bu müthiş ve zorlayıcı yolculukta, aileleri, arkadaşları ve sokaktaki insanların anlamaz, anlamak istemez gözleri, çarpık soruları ve tacizleri onları yalnız bırakmaz. Pek çok defa sinir krizi eşiğine gelen Fred ve Laurence da ister istemez zaman içinde ayrı düşerler. Fred evlenip çocuk yapar, Laurence ise olmak istediği cinsiyeti keşfettikten sonra olmak istediği kişiyi aramaya başlar. Bir aşkın nasıl başladığı, geliştiği ve evrimi Laurence ve Fred için de farklı değildir. Her şey o kadar sahici geliyor ki, transseksüellik “normal” halini alıyor. Dolan’ın başarmak istediği bu muydu bilmiyorum; ama bu başarı filmin yadsınamaz bir gerçeği.
Laurence Anyways’i diğer iki filmden ayıran en önemli özelliği, bir yönetmen olarak Dolan’ın ne kadar büyüdüğünü ve olgunlaştığını göstermesi. Film 161 dakika sürdüğü için, gereksiz sahneler veya karakterler olduğuna dair bazı eleştiriler alsa da, Dolan bunun bilinçli bir tercih olduğunu ve filmdeki her bir küçük ayrıntının bir önemi ve anlamı olduğunu söyledi. Renklerin kullanımı ve, neredeyse takıntılı, ahengi hepimize Pedro Almodovar’ı hatırlatırken, elbette Dolan ile Almodovar’ı kıyaslamak hiçbirimizin aklına bile gelmiyor. En nihayetinde Dolan da ancak bir Almodovar sever olarak, usta yönetmene saygı duruşunda bulunuyor.
Daha 23 yaşında 3 büyük Cannes hitine imza atabilen, insanların anlatmaktan çekindiği konuları, gitmeye korktuğu yerleri cesurca, ama klişelere ve ucuzluklara kaçmadan gösterebilen Dolan’ın bir sonraki hamlesini hepimiz sabırsızlıkla bekliyoruz.