“Sanırım kötü bir şeyler yaşamış, morali bozuk, üzgün. Kendini kötü hissediyor. Nerden, nerden mi anladım? Çünkü bu bir dilim pasta onun duygularını anlatıyor.” demek ister miydiniz?Annenizin yaptığı yemeklerden, okulda yediğiniz sandiviçlerden, markette satılan keklerden onu yapan kişilerin ne hissettiğini anlamak nasıl olurdu sizce? Sevgilinizin neden kızgın olduğunu anlamak, arkadaşınızın size söylemediği derdini onun elinden yaptığı yemekle anlamak değişik olmaz mıydı? Şimdi bu dediğim şey ilginç geliyor ama yediğiniz yemeklerde karabiberin, tarçının, şekerin tadını almak yerine kaderin, özlemin, mutsuzluğun, acının, yalnızlığın tadını almak tarifsiz bir deneyim olmaz mıydı? Hatta büyük ihtimalle yemek yemekten soğutabilirdi bizleri..
İşte Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü böyle bir hikaye sunuyor okuyucuya. 9 yaşındaki Rose, doğum gününde annesinin yaptığı ve hep çok severek yediği limonlu pastadan bir dilim yiyip annesinin içi boşalmış duygularıyla karşılaşıyor. Sadece annesinin değil, hayatı boyunca yediği her yemekte yemek yapan kişinin ne hissettiğini, neler yaşadığını anlayabiliyor Rose. Fabrikadan çıkan ürünlerin tohumlarının nerden geldiğine kadar bilgi üretebiliyor. Bir yandan duygular ve tatlarla boğuşurken kendisine ve çevresine ilgisiz davranan annesinin göz bebeği akıllı abisiyle anlaşmaya çalışıyor. Annesinin sıkıntılarını görmezden gelmeye çalışırken, babasının ilgisiz davranışlarıyla neler yapabileceğini kestiremiyor. Birde abisinin en yakın arkadaşına duyduğu hoşlantı da işin içinde. Rose tatların esiri altına girmiş bir halde büyüyor. Yaşarken karşına çıkan engeller, annesiyle ilgili öğrendiği gerçekler, onu sarssa da yoluna devam ediyor. Hikaye devam ettikçe ailenin diğer fertleriyle ilgili başka şeyler de öğreniyor, onu şaşkınlıklara sürükleyecek şeyler hem de…
Yaratıcı senaryo ve hikaye üzerine dersler veren ve yapıtları çok sayıda dile çevrilen Aimee Bender’in ellerinden çıkıyor bu hüzünlü pasta. Okurken merak ettiren, okuyucu içine alan, karakterin zaman zaman duyduğu çaresizliği hissettiren bir yapısı var romanın. Bu yüzden de geçişleri çok sağlam. Hızlı okunuyor fakat bundan ötesi hikayenin doyuruculuğunun ve samimiyetinin ikna edici olması. Rose yemek yemeye çalışırken, yemek yemek yerine cips paketlerine sığınırken sizde ağzınızda kendinize büyük gelen lokmaları çeviryormuş gibi hissedebilir, yutmakta zorlanabilirsiniz. Eksik kalan noktaysa biraz daha derine inme isteği duyması okuyucunun. Fakat yazar belirli bir yere kadar anlatıyor karakterlerini. Lezzetini azaltmıyor kitabın ama biraz daha fazlası olsaydı dedirtiyor okuyana.
Can Yayınlarının başlattığı Uluslararası Bestseller dizisinin ilk kitabı olan Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü, hikayesini dolandırmadan yalın bir dille anlatırken, farklı ve ilginç bir soruya yanıt arıyor. Dili konuşur muydu yemekler ve ele verir miydi bizim kendimize sakladığımız duygu yoğunluklarını acaba?
Rose bunu anlamaya çalışıyorken onun hayatına eşlik etmeye ne dersiniz?
Keyifli Okumalar olsun!