Her insan bir bilmece, bir denklemdir nihayetinde. Birini tanıdıkça çözer, çözdükçe daha da karmaşıklaşırsın. Birini tanımak, sevdiği renkleri bilmek, en çok hangi şehirde mutlu olduğunu, hangi çiceği sevdiğini, hangi kıyafetiyle daha rahat ettiğini bilmek çoğu zaman anlam ifade etmez. Hiçbir şey göründüğü kadar basit değildir çünkü. Tanıdım diyip aslında kaç kişiyi hiç tanıyamadın, sayamazsın. İtiraf da edemezsin, çünkü işin sonunda kaybeden olmak vardır… Ufak ayrıntılara takılan bir kadın ve ilk anladığı şeyi yapan bir erkek… İşte iki cinsiyet yan yana, iki ayrı dünya. Kadın ve erkek, birbirinden bağımsız ama birbirine bağımlı, birbirlerine muhtaç iki beden… Aşka aşık kadınlar ve kadınlara aşık adamlar aynı mıdırlar? Aynı pencereden mi bakarlar dünyaya, baktıkları yerden aynı mı görürler mavi gökyüzünü? Terk ettiği, aldattığı, kızdığı, yalnız bıraktığı her erkek için üzülür kadın oysa. Özlemle yanmayı, aşkla savaşmayı, ihanetle başa çıkmayı göze alır. Belki de bu yüzden “Bir erkek bir kadının nefesi kadar”…
Kadınları düşünün, Zeynep, Esra, Derya, Ayşe, Anna, Sahra… Adlarını, yaşlarını, mesleklerini, kimliklerini geride bırakın, sadece
düşünün onları. Her türlü baskıya direnenleri, ezilenleri, aşık olanları, terk edilenleri, korkularıyla yaşamak zorunda kalanları, yalnızları, aşksızları düşünün. Aslında hepsi ayrı bir gezegen, bir araya gelip evreni yaratıyorlar sanki soluklarıyla. Ece Temelkuran’ın geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan Düğümlere Üfleyen Kadınlar dört kadının hayatını Ortadoğu’da buluşturuyor ve yeniden doğmalarına olanak sağlıyor. Amira, Maryam, Madam ve Ece ya da boşverin takılmayın adlara çünkü anlattıkları mücadeleler isimlerinin ve kimliklerinin önünde. Yaşadıkları hüzünlü, acılı aşkları, kördüğüm olmuş memleket meseleleri, çıkmaz sokaklara giren davaları, çölün sıcak, yoğun, bunaltıcı ve yorucu havasında ızdırap ve acıyla birleşiyor. Yarım kalmış aşklara ithafen okunan aşk mektupları, geçmişinden veya bugününden kaçanlar, her daim güçlü görünen ama gizli perdesinde sık sık ağlayan Ortadoğu’nun acılı kadınları ve hayatları. Evlerden yükselen acı haykırışlar, savaş, kan, kayıplar, şuçlamalar ve hayatta kalma şavaşı aktarılıyor kadınların gözünden.
Hikayeye ortak olan okuyucu memnun, biraz Türkiye manzarası birazsa Ortadoğu. Harmanlanan kültürler ve ortak noktada buluşmanın verdiği haz. Kadın olmanın verdiği güç, istek ve arzu… İnanç ve dayanıklılık, öyle zor sınavların üstesinden geliyor ki bu dört kadın. Bir amaç uğruna çöldeki bütün tehlikeleri göze alıyorlar. Ölm
ek pahasına, bir kadının hayatına mal olmuş bir adamı öldürmek için çıkıyorlar yola. Bir intikam, dört ayrı yolcu ve Ortadoğu manzarası böyle keşiyor işte…
Düğümlere Üfleyen Kadınlar bir yol, bir aşk, bir inanç, bir sevgi, bir Ortadoğu, bir karmaşa masalı. En derininden, en gerçeğinden…
Gazeteci kimliği romancı kimliğiyle bütünleşen Ece Temelkuran’dan bir çığlık kadınlara dair.
Bir kadının gözleri anlatır bütün derdini. Bundan ibaret olmasa herkes neden sığınır aşka?
Düğümlere Üfleyen Kadınlar’a dair…