“Hiçbir erkek
yalnız olamaz
bir kadın kadar
karanlıklar diker önüne
kapalı bir kapı.
Geceleyin hiçbir kadın
tek başına gidemez yolda.” *

Prömiyerini, ’14. If Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde yapan Çekmeceler; geçtiğimiz hafta vizyona girdi. İlk filmleri Zenne ile oldukça konuşulan M.Caner Alper ve Mehmet Binay’ın ikinci uzun metrajı olan Çekmeceler, konusunu gerçek bir hayat hikayesinden alıyor. Başrollerini Ece Dizdar, Taner Birsel, Tilbe Saran, Nilüfer Açıkalın ve Hakan Çimenser paylaşıyor. Toplum baskısı altında, kadının özgür cinsel hayatını keşfetmek için yola çıkan filmin kısaca özeti şöyle; 32. yaşını kutlayacağı akşam kanlar içinde hastaneye kaldırılan Deniz, hayati tehlikeyi atlattıktan sonra rehabilitasyon evresine geçer. Deniz’in iyileşme süreci oldukça sancılı geçecektir. Çocukluğundan beri çekmecesine kilitlediği, ruhunun derinliklerinde kalmış acıları, geçmişine dönmesiyle bir bir ortaya çıkacaktır.

cekmece

Deniz, annesi ve babasıyla beraber

Annelik konusunda hiçbir çabası olmayan bir anne ve kızını korumak düşüncesiyle sık sık şiddete başvuran bir baba ile anne figürünü doldurmaya çalışan babanın sevgilisi, yalnız büyüyememekte olan Deniz’in ruhsal yapısını oluşturuyor. Çocukluğunda yaptığı mastürbasyon yüzünden babasından şiddet gören, aşağılanan Deniz; varlığını gösterebildiği kendi dünyasını yaratıyor. İstemsiz yaptığı hareketi, sapkınlık olarak gören ve Bir daha yaparsan keserim.” diye tehdit eden, iç çamaşırını ergenliğinde bile kontrol eden bir babanın ayıbında büyüyor Deniz. Büyürken, bütün yaralarını içine atıyor ama ;büyüdükçe cinselliğini daha özgür yaşamaya başlıyor. Kimsenin tahmin bile edemeyeceği uçlara kadar savruluyor. Bu savruluşun sonu ise, uçurum kenarıyla bitiyor.

cekmeceaaaaaaa

 

Bir kadının cinsel hayatına dair bir yelpaze sunan film, bu noktada amacına ulaşıyor. Sürekli değiştirdiği sevgililerini ve yatak partnerlerini, özgür bir cinsel hayat yaşama istediğinden çok; ne istediğini bilmeyen, ne annesinden, ne de babasından sevgi nedir öğrenemeyen bir karakterin çırpınışları, hayatta ben de varım deyişi olarak algılamak bana daha doğru geliyor. Oyunculuklar konusunda söylenecek olumsuz bir yan yok; fakat çoğu zaman annenin, zaman zaman da babanın ve Ayşe Abla’nın; karakterden çok tip olarak durduğu, derinleşemediği bir gerçek. Deniz karakteri de kimi zaman sivrileşse de; karakterin özgün ve özgür yapısı, Ece Dizdar’ın oldukça cesur performansıyla birleştiğinde seyir keyfi yaratıyor. Baba-kız arasında ilk başta olan o muhteşem masum aşkı ve sonrasında babanın kendi cinsel saplantıları yüzünden kızının hayatını bir savaş alanına döndürmesini konu alan filmin verdiği mesaj, bunun yanına eklenen başka meseleler ve çekim teknikleriyle biraz rayından çıksa ve karmaşıklaşsa da; işlediği derin mesele ve bunu aktarmadaki cesareti için mutlaka izlenmeli.

İyi seyirler.

Filmin fragmanı:

*Blaga Dimitrova’nın Yoldaki Yalnız Kadın isimli şiirinden alınmıştır.

Leave a Reply