O öyle bir kadın ki, ölümünün ardından yıllar geçmesine rağmen, hakkında çoğu devlet başkanının, liderin arkasından konuşulduğundan daha çok konuşuldu, daha çok yazıldı. Yüzlerce kitapla, belgeselle hayatı anlatıldı. Üstelik kendisi, ölümünden sonra değeri anlaşılan sanatçılardan da değil; o, yaşarken de çocuksu ve çekici kişiliği ve davranışlarıyla tüm dünyayı kendine aşık etmiş, yaşadığı döneme kendi damgasını vurmuş tarihi bir kişilik. Ancak sahip olduğu şeyleri hiçbir zaman benimseyememiş, hayatına hep dışardan bakmış, aynada gördüğü yüze hep ‘o’ demiş. Anlayacağınız, kendi hayatına yabancı kalmış, onu kendine ithafen çekilmiş bir belgesel seyreder gibi yaşamış, ‘yabancı’ bir kadın Marilyn Monroe.
Marilyn Monroe ile ilgili bir belgesel demişken… Bildiğiniz üzere geçtiğimiz haftalarda !f, Uluslararası Bağımsız Film Festivali, Ankara’daydı. Festival kapsamında şehrimize gelen filmlerden biri de Sevgiler, Marilyn’di.
Sevgiler, Marilyn, Marilyn Monroe’nun yakın zaman önce bulunmuş günlük ve mektuplarından yola çıkılarak hazırlanmış ve Liz Garbus tarafından yönetilip kolajlanmış belgesel nitelikli bir film. Liz Garbus’u daha önceden çekmiş olduğu; Bobby Fisher Against the World/ Bobby Fisher Dünyaya Karşı adlı, dünyanın en iyi satranç oyuncusu olarak kabul edilen Bobby Fisher’ın hayatını konu alan bir başka belgesel filmiyle tanıyanlarınız olabilir.
Filmde Marilyn’in kendine ait ifadeleri, Uma Thurman, Jennifer Ehle, Lindsay Lohan, Glenn Close ve daha bir çok ünlü isim tarafından seslendiriliyor. Fimin en güzel yanı ise, bütün bu ünlü isimlerin, Marilyn’in sözlerine ses ve mimikleriyle hayat veriyor olmaları. Filmi izlerken Marilyn’in endişe ve güvensizliklerini bütün oyuncuların yüzlerinde görmeniz mümkün. Her sahnede farklı bir bedene bürünüyor Marilyn, ama hepsinin içinde onun olduğunu hissedebiliyorsunuz ki bence bu bakımdan gerek yönetmen, gerekse oyuncular büyük bir takdiri hak ediyor.