Sinemaseverlerin çok hoşuna gideceği, harika bir etkinlik daha bizlerle buluşuyor. Etkinliğimiz aslında alışılmışın dışında; bir yere bağlı kalmadan, farklı tarihlerde, farklı yerlerde gösterimde olacak bir organizasyon. Adı ise, Gezici Festival. Gezici Festival, tam 20 yıldır dünya ve Türkiye sinemasının önemli örneklerini yurdun farklı şehirlerindeki sinemaseverlerle buluşturmak ve Türk sinemasını dünyaya tanıtmak için yollarda. Üstelik geçmişten bugüne kadar hiç de kolay olmayan bir şey yaparak, toplamda 5 ülke ve 23 şehre giderek, 56 bin 872 kilometre yol katetmişler. Şimdi ise yolculuklarına yenilerini ekleme zamanı. Ankara’dan yola çıkacak olan festivalin, 28 Kasım – 4 Aralık’ta başkentteki gösterimleri devam ederken, bir yandan da Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin katkılarıyla, 3 – 7 Aralık tarihleri arasında Eskişehir’e de konuk olacaklar. Gezici Festival yolculuğunu, Sinop Kültür ve Turizm Derneği’nin katkılarıyla, 5 – 8 Aralık’ta Sinop’ta tamamlayacak.

Programa 20. yıl teması olarak ‘‘ Sinema Aşkına‘‘ bölümü eklendi. Gelin bu yeni bölüme birlikte bakalım: “Sinema Aşkına” bölümü, sinema tutkusuyla işini yapan yönetmenler için düşünülmüş bir kısım olup, sinemaya duyulan aşkın hiç bitmediğinin birer kanıtı olan ve sinema tutkusunu konu alan filmleri bir araya getiriyor. Ayrıca bunun dışında,  Gezici Festival seyircisini bu yıl da birçok sürpriz bekliyor. Klasikleşen  bölümlerinin yanı sıra özel etkinlikleri ve konuklarıyla da her yıl dikkatleri üzerine çeken festival bu sene Murathan Mungan’ı  ağırlıyor.

15152457044_4a5912a011_m

Murathan Mungan, Gezici Festival’de film seçkisiyle karşımızda olacak.

Önceki yıllarda Zeki DemirkubuzTuncel Kurtiz ve Barış Bıçakçı’nın seçtiği filmleri sinemaseverlerle buluşturan festival, bu yıl Murathan Mungan’ın özel seçkisini “Gerçeğe Açılan Üç Kapı” bölümünde gösteriyor. Sinema üzerine yazarak da düşünen Mungan, bu bölümde gerçekle olan ilişkimizi sinema aracılığıyla sorguluyor; ‘Fotoğrafta ne görmek istiyoruz?’ sorusu için “Blow Up” (Michelangelo Antonioni, 1966), ‘Ne duymak istiyoruz?’ için “The Conversation” (Francis Ford Coppola, 1974) ya da ‘Hangi hikayeye inanmak istiyoruz?’ üzerine “Rashomon” (Akira Kurosawa, 1950) filmlerini izleyeceğiz. “Gerçeğe Açılan Üç Kapı,” gerçeklik algısı ve hakikatin doğasına olduğu kadar, genel anlamda insanlığın durumuna dair de bir düşünce egzersizi. Aynı zamanda da; sinemayı tutkuyla seven bir yazarın, ‘hakiki’ sinemaya daveti.

15748772146_7b477f2a49_z

Francis Ford Coppola

Festivalde konuları açısından çok güzel ve kaliteli filmler bulunuyor. Örneğin;  Usta yönetmen Krzystof Kieslowski “Amatör” de (“Camera Buff”) kamerasına giderek daha çok bağlanan ve dünyaya yalnızca vizörden baktığı için çevresindekileri yitiren bir sinemasevere odaklanıyor. Hayat ya da sinema ikileminin bir yansıması olan filmde, çocuğunun doğumu öncesinde onu filme çekebilmek için bir kamera alan ancak kendisini film çekmenin büyüsüne kaptırıp, elindekileri yavaş yavaş kaybetmeye başlayan bir adamın hikayesi anlatılıyor.

Ya da her yaşa hitap eden ve zevkle izleyebileceğiniz;  sinemayı  yetişkinlerin dünyasından çocuklarınkine taşıyan eleştirmen ve yönetmen Mark Cousins “İlk Film”de (“The First Movie”), savaşla büyüyen ve daha önce hiç film görmemiş çocukların sinemayla tanışmasını perdeye yansıtıyor.

Üstelik bunların yanı sıra; konu olarak sinema tekniklerine de değinen filmler mevcut. Örneğin; “Dile Veda” (“Goodbye to Language”) bunlardan biri. Bu film, Jean-Luc Godard ‘ın son filmidir ve dijital ve üç boyutlu sinemanın, Hollywood’un ufkunun çok ötesinde, derin ve çok boyutlu bir anlatıya imkan sağlayabildiğini kanıtlar niteliktedir. Her şeyin düzensiz bir sırayla cereyan ettiği yapım; görsel ve  sinematik açıdan akıllara durgunluk veren üç boyutlu bir keyif sunuyor.

"Dile Veda" filminden bir kare

“Dile Veda” filminden bir kare

Bunlar gibi birçok harika yapıt festivalde sizlerle olacak. Yael Andre imzalı, “Diktatör Olduğumda” (When I Will Be Dictator), Abbas Kiarostami yönetmenliğinde  “Yakın Plan” (“Close-Up”), usta yönetmen Michelangelo Antonioni’nin filmi olan “Cinayeti Gördüm” (“Blow Up”) ya da Francis Ford Coppola’ya 1974’te Altın Palmiye kazandıran “Konuşma” (“The Conversation”) gibi filmleri de izlemeye fırsatı bulacağız. 

Ayrıca Türk yapımı olan; Cem Kaya’nın bu yıl Locarno Film Festivali’nde prömiyerini yapan filmi “Motör Nam-ı diğer Remake” de festivalde. Film, 60’lı ve 70’li yılların popüler Türk sinemasının tutkulu emektarlarını yakından tanımayı sağlıyor. Yeşilçam döneminde dolaylı ya da dolaysız yollardan yabancı filmlerden etkilenmiş yapımcıları, yönetmenleri ve bu etkileşimin doğurduğu sonuçları sinemaya aktarıyor. Başkalarından alınan bir fikri, kendine ait bir yapı içinde bir şeye dönüştürürken ortaya çıkan yeniliklere odaklanan film, etkileşimin kültürel faaliyet olarak çok önemli olduğunu ve yaratıcılığın temelinde taklit etmenin var olduğunu vurguluyor.

15140759693_4b1acb8db2_m

“Mötor Nam-ı Diğer Remake”

Siz de sinemaseverim diyorsanız haydi, Gezici Festival ile sinemanın tadını çıkartma zamanı!

Festivalin resmi sitesi:

http://ankarasinemadernegi.org/festivals/20-gezici-festival/

Festival ile ilgili görseller için:

https://www.flickr.com/photos/gezicifestival

 

Leave a Reply