Fatih-Harbiye, Peyami Safa’nın kaleminden çıkmış, keskin çizgileriyle bir sanat eseri.
Fakat malum televizyon dünyası katlettiği eserlerin değerine bakmaz, o paraya köledir. Para için, acımadan insanlara ucuz bir aşk romanı olarak servis ettiği kitaplar kervanına Fatih-Harbiye de katıldı, maalesef. Daha nicelerinin dizilerden sonra insanların gözünde boş bir defter haline geldiğini herkes biliyor. Kitaplar manasını gittikçe yitirmekte ve sanat dediğimiz mefhum insanların gözünde sadece bir “elit” uğraşına dönüşmekte. Halbuki kitaplar sanatı evlere kadar sokar ve sanat insanın ruhunu latifleştir.
Sanat anlayışı beş para etmez dizilerden ibaret olan insandan çıkacak fikirler, beş para etmez olacaktır. Bu laf çok su götürür, bu gidişata başka bir zaman daha detaylı değinmek niyetiyle…
Fatih-Harbiye, şarklı kavramını tamamen aydınlığa kavuşturmak için yazılmış, kasıtlı bir romandır. Fakat diğer “kasıtlı” romanların aksine Peyami Safa’nın dehasına binaen sanattan tavizler verilmemiştir. Okurken Safa’nın zekasını ve yapmacığa düşmeden akışa kattığı ögeleri fark edersiniz ama dediğim gibi bu durum sırıtmaz. Bu da romanın kalitesini gösterir. Doğrusu nezdimde Fatih-Harbiye –kasıtlı olmasının sonucu olarak- daha ziyade bir uzun hikayedir.
Şark’a Karşı Garp
Roman Doğu-Batı çatışması üzerine temellenmiştir. Garbı Harbiye- Beyoğlu- Taksim civarı temsil ederken Şark, Fatih semtiyle temsil edilir.
Roman’ın iki ana kahramanı Şinasi ve Neriman, şarka ait insanlardır. Şinasi hakiki şarklıdır. Neriman ise Batı’ya özenen ve çırpınışlar içindeki biridir. Şinasi onu kendi çizgisine çekmeye çalışmakta, yanlış bildiği şeylerden uzaklaştırmak için çabalamaktadır.
Bir Şarklı’nın Anatomisi
Kitabın şarklısı Şinasi’dir. Her ne kadar Faiz Bey veya Fatih semti de bu temsile katılsa, Şark olgusunu biz Şinasi’nın üzerinden öğreniriz.
Şinasi sessiz bir insandır. Çok düşünür, az konuşur. Aydın yani birikimli biridir. Darül Elhan’ın (Müzik okulu) klasik ve doğulu tarafında okur. Klasik kemençe ile iştigal olur.
Batılılaşmayı doğru anlamıştır fakat bu anlaması onu, Neriman ve Macit’in de etkisiyle, gittikçe Batı’ya düşman etmektedir. O, şarklının iç dinamiği olan “düşünme” eylemine bağlanmış, sorunları zihninin dehlizlerinde halletmeye uğraşır.
Round 1 : Batı Özentiliğinin Çirkin Yüzü
Neriman, Batı özentiliği rüzgarına kendini çoktan kaptırmıştır. Artık onun için bulduğu her boşluk Beyoğlu’na çıkmak ve “köhne” semtlerden kaçmak için bir fırsattır.
“Öf… Bu elimdeki ut da sinirime dokunuyor, kıracağım geliyor. Bunu benim elime nereden musallat ettiler? Evdeki hey hey yetmiyormuş gibi üstelik bir de Darülelhan! Şu alaturka musikiyi kaldıracaklar mı ne yapacaklar? Yapsalar da ben de kurtulsam. Hep ailenin tesiri. Babam şark terbiyesi almış. (…) Kendimden nefret ediyorum. Oturduğum mahalle, oturduğum ev, konuştuğum adamlar çoğu sinirime dokunuyor. (…) Dün Tünel’den Galatasaray’a kadar dükkanlara baktım. Esnaf bile zevk sahibi. İnsan bir bahçede geziyormuş gibi oluyor. Her camekân çiçek gibi.” (Safa, 28)
Round 13: Kedi-Köpek Bahsi
Neriman, yine dolu olduğu zamanlarından birinde babasına içini açar. Sohbette kendi şahsına münhasır olan nokta ise Neriman’ın kedileri Şarklılara, köpekleri Garplılara benzetmesidir.
“Neriman düşündü ve bir anda şarklıların kedileri ve garplıların köpekleri niçin bu kadar sevdiğini anladı. Hıristiyan evlerinde köpek ve Müslüman evlerinde kedi bolluğu şundandı: Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar. Kedi yer, içer, yatar, uyur; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri bazı uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lâpacı, tembel ve hayalperest mahluk, çalışmayı hiç sevmez. Köpek, diri, çevik, atılgandır. İşe yarar, birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır.” (Safa, 48)
Round 25 : Ruh’a Hakim Şarklının Gücü
Az önce zikrettiğimiz gibi kitabın şarklısı Şinasi’dir. O düşünür, içe doğru derinleşmiştir. Ağır bir insandır. Şinasi karşısındakini konuşma biçiminin gizleri ile yener.
“İşte, Şinasi artık Neriman için anlaşılmaz bir hale gelmişti ve bir sırrı olan ruhların büyüklüğü ile Neriman’ı eziyordu. Genç kız, hayatında hiçbir zaman Şinasi’ye karşı bu kadar hayranlık ve öfke duymamıştı. Kendi kendini hapsetmeye muktedir bir adamın tesirini yapan Şinasi, bir hükümdardan daha kuvvetli görünüyordu.” (Safa, 89)
“Şinasi kahveye gidip oturdu.
Daima ‘pasif’ dövüşüp yenmesini isteyen isteyen bir mizacı vardı. Hücumu ekseriya karşı tarafa bırakarak sarsılmaz ve sessiz bir müdafaa ile muzaffer olmasını sevenlerdendi. Bir şarklı, hakiki şarklı.” (Safa, 92)
Okurlar şunu diyebilir, kesin bir şarklı tanımı var mıdır? Varsa da nedir?
Peyami Safa, başka bir yerde genel özellikleri vardır fakat kesinlik yoktur, der. Zaten bu tip sosyolojik kavramların kesinliğe ulaşması zordur. Binaenaleyh “şarklı” bir olgudur fakat şarklı kesinlikle şu özellikleri taşımalıdır denilemez.
Round 40: Son
“Neriman, bir kanepenin üstüne yüzü koyun kapanmış, hıçkırıyordu.”
Neriman yalan garp özentiliğinden Şinasi’nin sarsmasıyla uyanır. Kitap adına bir spolier özelliği göstermesin diye yazılmayacak. Arada boş bırakılan “round”lar ise kendi okumalarında tespit etmesine bırakıldı.
Fakat denilmesi gereken şu, bir şarklının batıya özenmesi sadece şekle bağlı kaldı. Tanzimat’ın ikinci döneminden beri böyle. Birinci dönemde ciddi atılımlar oldu, oturaklı fikirler öne sürüldü. Ne yazıktır ki uzun sürmedi. Bilim, maliye ve inşaa’ya yönelmiş pusula ciddiyetini yitirdi tekrar şekilciliğin dar kalıplarına döndü. Batı özentiliğinden milletimiz çok çekti, daha da çekecek. Neriman da sadece şekle tutkundu, sonu hüsrana döndü.
“Şark” fikri nedir, çerçevesi nedir, öğrenmek isteyen olursa Fatih-Harbiye çok faydalı olacaktır.
Merhum mütefekkirin de ruhu şad olsun.
Ayse
Okumak bir insanı doldurur, insanlarla konuşmak hazırlar, yazmak ise olgunlaştırır demiş Fancıs BACON. Gittikçe yazıların güzelleşiyor.
okur
Okurken insanı derin düşündüren ve iç çektiren güzel bir yazı.
Mualla Betül
Güzel bir kitaba, güzel bir yazı ellerine sağlık.