“Ebrudaki görünen şu nukûşâta iyi bak,
Şuunât-ı ilâhîdir sıfatından ayan Hak
Nakş-ı sun’un pertevinden Hubb-u Rahman âşikâr,
Rûyetullah sırrıdır bu müsemmâdır her varak.”
Başlıkta gördüğünüz söz Mevlânâ Hazretleri’ne ithaf edilenlerden sözlerden bir tanesi. “Onun mudur yoksa değil midir?” sorusuna, kaynağını bulmamızın zorluğu nispetinde cevap veremiyorum. Girişteki dörtlük ise bu çağın ebru pîrlerinden merhum Mustafa Düzgünman’a ait.
“Ebrû”, 13.yüzyılda Türkistan’da ve Semerkant’ta ortaya çıktı. Türkî bir sanat olan Ebru, ticaret yolları aracılığı ile hem Türk diyarının kılcallarına kadar sokuldu, hem de İran ülkesinin içine doğru yayılma imkânı buldu.
Ebru bir bakıma su ile renklerin dansıdır, bir ahenktir. Ebruzenlere göre mistik manalar barındırır. Ebru, zerreler arasında Allah’ı aramaktır. Mikro alemlerle hemhâl olarak makro alemlerle irtibat kurmaktır, girişteki dörtlüğün de yansıttığı üzere…
Ebru, kelime manası olarak farklı dillerde farklı manalar barındırsa da, her zaman gizemli olarak kaldı. Persler, Ebru’ya “bulut” derken Çağatay Türkçesi’nde Ebru, “hareli görünüm” olarak kendine yer buldu. Yine Pers dilinde, “Ab-ı Ru” yani ‘yüz suyu’, Ebru’ya yakın anlam gösterse de kaynaklar Ebru isminin Pers dilindeki “Ebrî” yani “Bulutumsu” kelimesinden Türkçe’ye geçtiğini işaret ediyor. Şu an Avrupa’da ‘Marbling’ diye bilinen Ebru 17. yüzyılda Avrupa’ya ‘Türk kâğıdı’ adıyla gitmiştir.
Geleneksel sanatlarımızdan olan Ebrû, gün geçtikçe dev pîrlerini yitirip unutulmaya yüz tutsa da, Türk milletleri arasında hâla yapılmakta olan bir uğraştır.
Tarihi tespit edilmiş en eski Ebru 1447 yılına ait olup, Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. Osmanlı döneminde birçok ebruzen yetişmiştir. Bu dönemde ebrulu kâğıtlar devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Böylelikle Osmanlı Devleti, resmî belgeler üzerinde tahrifat yapılmasına engel olmaya çalışmıştır; tıpkı bugünkü paraların üzerinde yer alan desenler ve motifler gibi.
Ebru ilk çıktığında belki bir sanattı, ancak bilinen tarihi içinde hep bir zanaat olarak varlık gösterdi. Sanat olarak değerlendirilmesi, yakın tarihte Necmeddin Okyay’ın olgunlaştırdığı soyut çiçeklerle tekrar başladı diyebiliriz.
Yazıyı nitel bilgilerle doldurmaktansa kısaca Ebru’nun özünden bahsetmiş bulundum, teknik detaylar için Kültür Bakanlığı’nın zengin arşivinden yararlanabilirsiniz. Aşağıda da izlemenizi tavsiye ettiğim kısa bir video var, iyi seyirler.
Ayşe
Bir gün ebru yapmanız ümidiyle