Edebiyatın büyümeyen çocuklarıydı onlar. ‘Vanilya Kokulu Mektuplar’* gönderirlerdi uyumadan önce yataklarımıza. ‘Öykü Öykü Gezen Kedi’**leriyle yürürdük sokaklarda. Edebiyatın temelini atarlardı da haberimiz olmazdı
Çocuklara laf anlatmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Bu yüzden çocuk kitapları yazmayı göze alan yazarlara çok büyük saygı duyarım. Yaptıkları gerçekten büyük cesaret, küçük bir çocuğa hayatı anlatmak. Ölümü, ayrılığı, yok olmayı, sevmeyi, saygı duymayı, yalnız kalmayı, toplumu, aileyi , boşanmayı, evlenmeyi. Bunları o minik beyinlerde somut hale getirmek ne zordur kim bilir! Yanlış bir algılamaya neden olmamak için o kelimeleri ince ince seçmek.
21. yüzyıl ailesinin olağan sorunudur diyebiliriz artık boşanmaya. Her yerde gördüğümüz gibi bunu bir türlü izah edemezler çocuklara ama bizim sevgili bilinçli yazarlarımız olanların o kadar farkındadır ki bunu hissettirmeden anlatırlar kitaplarında. Sevim Ak’ ın yazdığı ‘Babamın Gözleri Kedi Gözleri’ adlı kitap bunun en sevimli örneğidir bana göre. Aile sevgisini bu çağda onlardan öğrenmek belki de en sağlıklısıdır çocuklar için. Zeynep Cemali’ nin yazdığı ‘Çılgın Babam’ ne kadar eğlenceliyse de bir o kadar hüzünlü. Hüzünlü olduğunu büyüyünce anlıyorsunuz tabi. Cemali o kitabında babasıyla yaşadığı anıları anlatmıştır aslında çocuklara çocukluğunu anlatmıştır. Anlatırken özlemiştir hem babasını hem çocukluğunu. Okudukça yaşlı Zeynep’i düşünür gözlerim dolardı. Kitaptaki karakterin adının da Zeynep olarak kalması, yazarın kendini üçüncü tekil şahıs gibi anlatıyor olduğunun küçük bir kanıtıydı.
Gelelim uçan asansörlere ve konserve kutusundan çıkan çocuklara! Willy Wonka’ nın Çikolata Fabrikası’na kavuşan Charlie, Wonka’nın türlü abuklarından birine daha bulaşır. Wonka Bucket ailesini büyük cam asansöründe yolculuğa çıkarır. Yolculuklara uçakla değil de uçan asansörle çıkmanın daha eğlenceli olduğunun farkına varıp metal uçaklara lanetler saydırmama neden olan Roald Dahl’ ı her çikolata yiyişimde minnetle anarım. Savaş yıllarında orduda olan bir adamın içindeki rengarenk dünyanın kaybolmayıp bu kadar yaratıcı eserler sunması belki de makinelerin insanları hala ele geçiremediğine işarettir. Savaşın söndüremediği yaratıcılardan biri de Christine Nöstlinger’dır. Hayatı Hitler yüzünden Avusturya’nın bodrum sığınaklarında geçen Nöstlinger iki kez evlerine atılan bombadan kurtuldu. Sanırım tanrı gerçekten çocukları çok seviyordu ki böyle bir dehanın yaşaması için her şeyi yaptı. ‘Konrad ya da Konserve Kutusundan Çıkan Çocuk’ çok eğlenceli bir toplum eleştirisidir, herkesin gönlünde yatan akıllı, temiz, çalışkan çocukları ‘konserve çocuk’ olarak tanımlar Nöstlinger ve dalga geçer; çünkü kitapta dağınık olan çocuk değil, konserve çocuğun gönderildiği zavallı, yalnız Bayan Bartolotti’dir. Üzülmeyin çocuklar Nöstlinger yanınızda, dağıtın!
Eğer Muzaffer İzgü’yü bu yazıda barındırmazsam çocukluğuma büyük hakaretler savurmuş olurum. Hepsi benim için kahramandı ama -Orwell’ın kulağını çınlatarak- Muzaffer İzgü benim için daha bir kahramandı. Üretkenliğinden midir, yaratıcılığından mıdır yoksa çocukluğunun geçtiği yerlerde çocukken dolaştığımdan mıdır bilinmez benim için hep özeldir. Anneannem serisiyle türlü maceralar ve türlü sorunlar yaşayan Metin’in eğlenceli hayatını ve anneannesiyle olan ilişkilerini okumak çocukluğun getirdiği en büyük keyiftir. ‘Zıkkımın Kökü’yle biraz daha büyütür okuyucuyu. Kitapta, okuyucu yazarın Adana’da bir gecekondu mahallesinde geçen yoksul hayatına tanık olur, onun ilk aşkıyla tanışır ve İstanbul’a başarı yolculuğuna onunla beraber çıkar. Öğretmen olmasının verdiği bir aydınlık ve öğreticilikle yazmaya devam eder İzgü. ‘Bir Mayıs Polis Bayramı’ , ‘ Her Eve Bir Karakol’, ‘Devlet Baba’nın Tonton Çocuğu’ ve 2013′ te çıkardığı ‘Çapulcu musun Vay Vay?’ adlı kitapları da her yaştan insana hitap edip güldürebilecek toplum eleştirileridir.
*Sevim Ak’ ın çocuk kitabı
**Sevim Ak’ın öykü kitabı