Kitabesi kaybolmuş bir camiden bahsediyoruz. Hakkında bilgi bulmak pek kolay değil. Tarihi kaynaklarda adına ilk defa 1500’lerin sonunda rastlanan bu yapının Osmanlılar’ın sancak beylerinden Karaçinzâde Ahmet Bey tarafından 1515’te dikildiğini söyleyen de var; 1500’lerde Akkoyunlu Ahmet Bey tarafından yapıldığını iddia eden de. Daha da gerilere gidip 7. yüzyılda Harput’u ele geçiren Araplar tarafından inşa edildiği bile söyleniyor. Fakat kesin olan bir şey var ki, o da eski Elazığ’ın bulunduğu Harput Beldesi’nde yer alan Ahmet Bey Camii adlı bu ihtiyar yapıya hak ettiği hürmetin gösterilmediği…
2014’ün yaz aylarında çekmiş olduğum fotoğrafta da görüldüğü üzere, dışarıdan bakıldığında zar zor fark edilen mihrabını saymazsak, bu yapının bir cami olduğunun tek işareti ufak minaresi… Tarih içerisinde birçok sarsıntılı olaya şahitlik eden bu yorgun şehrin bir ferdi olan Ahmet Bey Camisi’ni çevreleyen duvarların büyük kısmının yıkılması değil asıl üzücü olan; meraklı defineciler tarafından delik deşik edilen tabanının otlarla kaplanması…
Efsaneye göre bu caminin kesme taştan inşa edilen ve özgün bir biçime sahip olan minaresinin tepesinde çıngıraklı bir kedi bekler, yalnızca abdestsiz yukarı çıkanlara görünürmüş. Metin Aktaş’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan ve Harput’un çeşitli milletlerden meydana gelen eşsiz yapısının korunduğu günleri ele alan Harput’taki Hayalet adlı romanda ise farklı bir ağızdan, farklı bir versiyonunu dinliyoruz bu efsanenin. Eğlence imkânlarının günümüzdeki kadar çeşitlenmediği önceki yüzyıllarda neredeyse her gizemden bir efsane türetildiği ve bunların ağızdan ağıza anlatıldığı herkesin malumu… Fakat bu efsanelerin geçtiği meskenleri yok edip onları da efsaneleştirme gibi bir geleneğimiz var mıdır? Görünen o ki, evet.
İşlerinin başlarından aşkın olduğu herkesçe bilinen şehrin “büyük adamları” başkentte memleketin refahı ve felahı için kafa patlatadursun, bunlardan bir tanesi tam 2 sene önce zahmet buyurup Harput’taki Ahmet Bey Camisi’ni de ziyaret etmiş. Aradan geçen yaklaşık 730 gün göz önünde bulundurulduğunda “gerekli incelemeler” yapan devletlû verdiği restorasyon sözünü unutmuş olmalı. Zira caminin etrafındaki harabeler yenilenip motel olarak hizmete sunulurken, yakınlardaki meydanda boş bulunan bir alana belediye tarafından yepyeni bir lokanta inşa edilirken Ahmet Bey Camisi’ne kimsenin elini dahi sürdüğü yok.
Ne Harput’ta zulüm gören tek ibadethanedir Ahmet Bey Cami; ne de tek yapı. Yüzlerce yıllık kiliselerin defineciler tarafından tarumar edildiği, hamamlarının içinde sarhoşların sabahladığı, yıkık camilerinin kitabelerinin söküldüğü bir memlekettir Harput. Gelenin geçenin sahiplenmeyi pek sevdiği fakat dertlenmekten kaçındığı bir diyardır burası. Ve hiç şüphesiz, imkanı varken bu şehri mamur etmeyenler de en az yıkanlar kadar sorumludur bu zulümden.
Nazan yoldaş
Tarihi dokuyu restore etmeli ilgililer,höyükler bulunup gün ışığına çıkarılmalı..Harput konağı adı altında Fransız pencereli konaklara Harput tarihinde rastlanmamıştır.var olan tarihı mimari kazanılmalı uydurma tarihi binalar sadece harputa en büyük hakarettir