Meşhur Anayurt Oteli’nin zavallı katibinden bahsediyoruz. Yazarın “Orta boylu denemez; kısa da değil. Askerliğindeki ölçülere göre bir altmış iki, kilosu elli dört.” olarak tarif ettiği, çevresiyle iletişim kuramayan, güçsüz, biçimsiz, bakımsız ve kararsız bir karakter Zebercet. Ömrü boyunca sevgisizliğe mahkum kalmış, Perşembe gecesi gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının otelde bir gece geçirip ayrılması üzerine içinde “gerçek sevgiyi yaşayabileceği bir kadına sahip olma güdüsü” belirmiş, günlerini bu ümitsiz hissi canlı tutmaya çabalayarak geçirmiş bir insanoğlu Zebercet.
Zebercet’in ana karakter olarak karşımıza çıktığı Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan’ın 1973 senesinde yayımladığı bir romandır. “Ortalıkçı kadın” adıyla bilinen ve otelin temizliğini yapan köylü, emekli subay, berber, Ekrem gibi romanda belirgin bir yer kaplamayan kişilerin aksine; Zebercet, bizzat romanın kendi üstüne kurulmuş olduğu karakter. Talihsizliği; ilk olarak erken doğumunda ve alışılagelmedik adında kalıba dökülmüş, kaçış psikolojisinin ve tekdüze bir yaşamın girdabına düşmüş olan Zebercet’in silikliğinin, geçmişte yaşadıklarıyla ilintili olmasından; Berna Moran Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış-2 adlı eserinde şu şekilde bahsediyor: “Zebercet’in ufak tefek ve bir kız gibi çelimsiz olduğu, kadınlar tarafından erkek yerine konmadığı, askerliğinde aşağılandığı, bir emir eri olarak ‘Ortalıkçı kadın gibi’ kullanıldığı anlaşılıyor. Bundan ötürü Zebercet’in insanlardan kaçışının nedenini çocukluğundan beri, okulda, askerde, her yerde aşağılanmasıyla açıklamak yanlış olmaz sanırım” (224).
Zebercet’in toplumdaki silikliğinin sebeplerinin incelenmesinde, eserde yer verilen bazı anılar büyük ipuçları sağlamaktadır. Örneğin, Zebercet’in 7 aylık bir hamilelik sürecinden sonra, adeta ana rahminden dışlanarak, erken doğum ile dünyaya gelmiş olması; onun yabancılaşmasının ilk evresi olarak yorumlanabilmektedir. Aile içinde –alaylı bir dille ifade edilse de- erken doğumunun sorumlusu olarak Zebercet’in görülmesi ve bunun onun sabırsızlığına bağlanması da, bu sürecin bir halkası olarak görülebilir. Bunun ötesinde, öğretmeni tarafından alay yollu olarak söylenen “Anası oğlan doğurmuş/ Zebercet hamur yoğurmuş” tekerlemesi ile; onun bulunduğu cinsiyet prototipiyle pek bağdaşmadığı, henüz ilkokul döneminde yüzüne vurulmuştur. Genelevdeki, Zebercet’e müstehzi bir tavırla “küçük asker” gibi lakaplar takan ve ona erişkin bir birey gibi muamele etmeyen kadının da, Zebercet’in toplumdaki duruşunu şekillendiren kişilerden bir başkası olarak gösterilmesi mümkündür.
Zebercet’in; Aylak Adam‘daki babasından nefret eden takıntılı zengin Bay C.’nin aksine, kimi zaman kendisini idealize ettiği babasının adıyla tanıtıp onun kimliğine bürünmeye çalışan bir karakter olduğunu görürüz. Sosyal ilişkilerinde babası gibi davranmaya çalışan, onun öğütlerini, sözlerini ömrü boyunca aklının bir köşesinde saklayan Zebercet’in; bu yolla Oedipus kompleksini bastırma yoluna gittiği söylenebilir. Zira Zebercet’in intiharına giden süreci başlatan unsur, babasının kimseye vermemesini öğütlediği odayı gecikmeli Ankara treniyle gelen kadına vermesidir. Aşık olduğu bu kadının geri gelmemesi gerçeği ile, babasının emrini yerine getirmemişliğin bünyesinde yarattığı suçluluk duygusunun etkisinde bilinçsizliğe sürüklenen Zebercet, bu ahenksizliğe darağacında son verecektir.
Zebercet’in trenle gelen bu kadına karşı duyduğu saplantı derecesindeki bağlılığın arkasında yatan nedenlerden biri, onun çocukluk döneminde tecrübe ettiği sevgi ve şefkat yitikliğidir. Zebercet, onu bir nevi annesi yerine koymuştur. Çünkü Zebercet’in adını dahi bilmediği bu kadına karşı olan duygusu, yetişkin bir bireyin karşı cinse hissettiği duygudan öte, şefkat bekleyen bir çocuğun ana kucağına sığınma arzusunu andırmaktadır. Doğumunda, ufak tefek olmasından ötürü ona pek yaygın olmayan bu adı koyan annesinin, Zebercet ergenlik dönemine erişmeden ölmesi, şüphesiz anne-oğul arasındaki iletişim ve duygu eksikliğini meydana getiren unsurlardan biridir.
Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı eserinde yarattığı Zebercet karakterinin toplumdaki kopukluğu ve silikliğinin arkasında, onun geçmişte yaşadığı bazı olaylar ve bastırdığı çeşitli dürtülerinin olduğu açıktır. Bu silikliğin temelini oluşturan olay ve dürtüleri ayrıntılı bir şekilde inceleyen Atılgan, psikanalitik teoriden de yararlanarak Zebercet’in bilinçaltını ve komplekslerini okuyucuya aktarmıştır.