90’lar çocuklarının en büyük zevkiydi belki de, aileden biraz daha izin alıp geç yatıp O’nun skeçlerine gülmek. Hepimizin ağzındaydı şarkısı, sonuna kadar bilmek de önemliydi benim için. “Dilimiz sürçerse affola” demeyi ondan öğrendik. “Olacak O Kadar” ama bu olmadı be usta.
Hayatının altmış yedinci yılında gözlerini yumarken, geride bıraktıkları oyunları ve düşünceleri kaldı bize de. 1964’te 16 yaşında sahnenin tozunu yutmaya başladı. Ateşin Düştüğü Yer, Toros Canavarı, Kadıncıklar, Üç Baba Hasan, Sefiller, Güzel ve Çirkin, ve Oyun Nasıl Oynanmalı şu zamana kadar sahnede izleyici karşısına geçtiği tiyatro oyunlarından bazıları. Hayatını tiyatroya ve halkına adayan bir sanatçıydı. Mizahına konu edindiği siyasete atılmış ama istediği başarıya ulaşamamıştı.
O zaman biz çocuktuk, masumduk. Ama sanki herkes daha bir masumdu. Levent Kırca’nın skeçleri özgürdü mesela. Sansürlemek yerine 1998’de “Devlet Sanatçısı” unvanı verildi kendisine. Ne yazık ki bu unvanı taşıyamadı sonunda, 2015’te geri alındı. Siyaseti mizah ile birleştirerek, ince dokunduruşlarıyla hepimizi hem güldürürdü hem de küçücük halimizle bizi bile düşündürürdü. Doksanlarda bütün siyasi oluşumlara eleştiriler yöneltti, siyasilerin davranışlarını skeçleriyle eleştirdi. Fakat ikinci bin yılın büyük (!) siyasetçilerinin mizah ve eleştiriye tahammülleri yoktu.
Cumartesi sabahı uyandığımız kanlı sabahın acıları daha bitmemişken, 12 Ekim Pazartesi günü, zaten ölü ve yaralı sayılarıyla bizi yeterince üzen haberlere bir yenisi daha eklendi: Levent Kırca yaşama veda etmişti… Ölümü konduramadığım insanlar arasındaydı, o kadar insanı güldürmeyi ve düşündürmeyi başaran güzel bir yürekti. Şimdi ölümünün arkasından yapılan bazı saldırgan paylaşımlara karşılık, yazımı onun sözleri ile bitirmek istiyorum. Zira huzur ve barış dileyen herkesin bu cümlelere katılacağını düşünüyorum.
Dik durun… Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!