Ege’nin İncisi İmara Açıldı: Bozcaada

 

“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.”

Üstte verdiğim ifade TDK`nin kültür tanımıdır, bir başka açıklama ise şöyle der:

“Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Kültürün oluşmasında ikili bir süreç vardır; birinci süreçte insan pasif ve alıcı konumdadır. Belli bir coğrafi çevrede yaşıyor, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını orada gideriyordur. Doğayla kurulan bu öncül ilişki, yani ihtiyaçları doğrultusunda edindiği bilgi, dili, davranışları ve maddi üretim ve tüketim aletleri kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar. İkinci aşamada ise insan alıcı konumdan çıkar ve üretmeye başlar; yani yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır. Kültür birikimle birlikte ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir. Giderek her nesil miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere miras bırakır.”

Şimdiye kadar hepimizin kültürel anlamda bir birikimi vardır. Yapmakta olduğumuz şeyleri yaparken veya yapacağımız şeylere karar verirken baz aldığımız bir kültürden bahsediyorum.

Özellikle küçüklüğümden beri çok sevdiğim bir kavramdır, ‘kültür tanımak’.  Peki, bu kavramın  gerçek anlamı ne? Bir kültürü tanımak, neleri gerektirir? Kısaca bunlardan bahsetmek istiyorum. Bir kültürü tanımak; onu o kültüre sahip olan insanların gözlerinden görmektir, onların verdiği kararları anlamak , onların dilinden konuşmak, onların yediklerini yemektir. Yöreyi tanımak, taşı toprağını öğrenmek, halkıyla konuşmak, belki pazardaki satıcılarla sohbet etmek; yani aslında küçük şeylerdir kültürü kültür yapan.

Ankaralı iseniz; Ankara Kalesi’ni hiç görmeden kültürünüz tam gelişmez, orayı tanıyıp sizden öncekilerin nasıl yaşadığını, neler yaptığını bilmeden Ankaralıyım denmez. İzmir’de doğmuşsanız ve çiğdem, gevrek ve kordon ne bilmiyorsanız, İzmirliyim diyemezsiniz. Eğer Bozcaada’da ara sokaklarda yürüyüp rum evlerini gezmediyseniz, yürüyüş yapmadıysanız, denizine girmediyseniz, taze balık yemediyseniz, vasilakinin ne olduğunu bimiyorsanız; yine cevap aynı.

Bir kültürü kaybetmekse, oranın dilinin yok olması, şivesinin unutulması,içinde bulunduğu alanın ‘yeniden yapılandırma’ başlığı altında değiştirilmesi, doğasının yok olmasıdır. Bunların biri bile oranın kültürünü çok zayıflatır çünkü hepsi birbirine bağlıdır. Bütün bunları neden anlattığıma gelince, bu bayramda Gelibolu Yarımadası’na gittim.Gelibolulu olduğum ve küçük yaştan beri yazlarımı orada geçirdiğim için kültürü tanıyorum diyebilirim sanırım ve ailemle her gidişimizde olduğu gibi çevredeki beldelere günübirlik geziler düzenledik. Ezine, Babakale, Kiltibahir, Eceabat, Bozcaada… 

Bozcaada`ya bir sabah vapurla geçtik. Birlikte adanın girişindeki çay bahçesinde bir şeyler yerken, üniversiteli olduğunu tahmin ettiğim biri masalara bir şeyler dağıtıyordu. Önce yan masadan not gözüme ilişti, “İmara Değil Betonlaşmaya Karşıyız!” yazıyordu kağıtta. Ayrıca, Bozcaada için yürüyüş yapılacağı, herkesin davetli olduğu söyleniyordu çünkü Bozcaada imara açılmıştı.

Yukarıda bahsettiklerimden yola çıkarak adalıların genel yaşamına bir göz atmak istiyorum. İlk olarak geçim kaynağından bahsedeyim. Adalılar geçimlerini şarapçılık, turizm ve balıkçılıktan sağlamaktadır. Şimdi imara açılan adanın geleceğine kısa bir bakış atarsak; şarapçılık açısından, üzüm bağları adanın büyük bir bölümünü kaplamakta olduğundan ve  imara açılan adada üzüm bağlarının yerinde binalar dikilebileceğinden kötü sonuçlar doğurur.  Turizme gelince; adanın temiz havası, dağları, kekiği, doğası, denizi eskisi gibi olmazsa, pek bir anlamı yok gibi…  Burada, adanın çevresinde çok güzel dalış noktaları olduğunu vurgulamak istiyorum. Bozcaada Türkiye`de canlı çeşitliliği en çok olan bölgelerden biri ancak; adanın nüfusu arttıkça balık talebi de artacağı için bu özelliklerini sürdürmede uzun vadede zorlanacağı kesin. Ada özelliklerini kaybettikçe, kültürü de bu özelliklerle birlikte gidecek…

Bozcaada’nın kültürünü tanımanızı öneririm. Örneğin; şiveli satıcılarla konuşmanızı, nasıl olduklarını görmenizi tavsiye ederim. Yanınızdaki yerel halkın sözlerine kulak misafiri olmanızı, “‘Aa bizden abersiz fiskos yarlar.” dediklerini duymanızı,  ‘alın alın, ev yapımı o reçeller çok güzeller’ diye ikram etmelerini ve daha pek çok şeye tanık olmanızı isterim. Ayrıca, buz gibi suyunda yüzün ve bunu ikinci kez yapabilmek için şansınızın olmasını sağlayın! Adanın kültürünün, değerlerinin yok olmasına izin vermeyin, imara açılmasına sessiz kalmayın!   20141005_145307

 

 

[box_light]

Kaynakça:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kültür

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=KÜLTÜR[/box_light]

 

Leave a Reply

1 comment

  1. Hülya YILDIRIM

    Bozcaada’ya gidip, görme fırsatım olmadı henüz. Ancak; yazı öylesine güzel kaleme alınmış ki, az önce Bozcaada’daydım :)
    Eminim bu yazıyı okuyanlar, Bozcaada’nın neden imara açılmaması gerektiğini daha iyi anlayacaklar ve yazarımızın haklı davasında O’nu yalnız bırakmayacaklardır.