İnsan sermayesi, bir kişinin yaşamına sigorta şirketleri tarafından biçilen değerdir. Daha ne kadar ve hangi kalitede yaşayacağın göz önüne alınarak hesaplanan, kişinin kazanacağı paranın miktarıdır. Bu kulağa ne kadar kötü gelirse gelsin, çağımızın bir gerçeğidir ve bu teknik yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Peki, dünyada biz farkında olmadan ilerleyen bunun gibi şeyleri halka yansıtmanın yolu olarak bir filmden daha iyi ne olabilir? “The First Beautiful Thing” filmiyle ödül alan Paolo Virzi, “İnsan Sermayesi”nde konuyu anlatmakta çok iyi bir iş çıkarmış. 2014 David di Donatello ödüllerinde yedi dalda ödül kazanan İnsan Sermayesi, İtalyan Altın Küre Ödülleri’nde en iyi film ödülünü de aldı. Film aynı zamanda, 2015 İtalya en iyi yabancı film Oscar adayı.
Filmin yapısından bahsetmek isterim. Film dört ana bölüme ayrılmış. Dino, Carla, Serena ve insan sermayesi. Her birinde ismi geçen kişinin gözünden aynı zaman dilimi gösterilmekte. Dino`nun hırsları ve biri olma çabası, Carla`nın bozuk ilişkileri ve mutsuz yaşamı, Serena`nın yeni bir hayata başlama isteği… Bir araba kazasında ölen bir bisikletli… Kesişen yaşamlarla anlatılan film, olayları insan yaşamlarının değişkenlerini katarak işleyip, bakış açımızı farklılaştırmamızı sağlıyor. Her zaman gördüğümüzle, gerçekte olanın aynı olmadığını bize anlatıyor. Paranın mutluluk vermediğini, insanların sorumluluklarını, değişik kişiliklerini değerlendirerek bize gözlem yapmamız için bir kapı açıyor. İnsanların seçimlerinin ne gibi sonuçları olabileceğini gösteriyor.
Filmin oyuncu kadrosuysa tamamen ayrı bir zevk katmış filme. Carla Bernaschi rolünde Valeria Bruni Tedeschi harika bir iş çıkarmış. Yaşamı çok fazla değişken üzerine kurulu, mutlu olmayan, bir şeyler başarmak isteyen ama aynı zamanda korkan ve mantıklı davranmaya çalışan bir karakteri; tüm duyguları yansıtarak çok iyi canlandırmış, içinde gerçek bir tiplemeyi keşfettim. Dino Ossola rolünde Fabrizio Bentivoglia da bir o kadar başarılıydı. Sürekli başkalarının işine burnunu sokarak ve kendi çıkarları için insanları kandırarak, olmadığı seyleri varmış gibi gösteren bir insan tipini çok iyi canlandırmış, hatta bununla da kalmayıp; yapılan küçük hesapları perdeye çok iyi taşımış, bunun için hem yönetmen Paolo Virzi`yi hem de Fabrizio Bentivoglio`yu tebrik etmeden geçmemek lazım. Matilde Gioli ise Serena Ossola`yı canlandırırken onu gerçekten yaşamış diyebilirim. Her türlü mimikleri, bakışları ve değerlendirme şeklini rolüyle o kadar bağdaştırmış ki zaten kendisi gerçekte de böyle zannediyorsunuz.
Bence Roberta karakteri, filmin zenginliğini arttıran bir diğer unsurdu. İhtiyacı olduğunda insanlara yardım eden bir psikolog olarak karşımıza çıkan Roberta, filmin en mutlu ve en iyi niyetli karakteriydi diyebilirim. Aynı zamanda, bu filmin verdiği mesajı çok iyi destekleyen bir karakterdi.
Gelelim Luca’ya… Lucai daha çocuk yaşta yaşadığı kötü olaylardan sonra, kaderinin başına sürekli kötü şeyler gelecek olması olduğuna inanmıştır ve bu nedenle hayatından pek mutlu değildir. Ancak zaman içerisinde, güzel şeyler de yaşayabileceğine ve hayatın yaşamaya değer olduğuna inanmaya başlar, işte karakter de bu duygu geçişi üzerine kurulmuş.
Giovanni Bernaschi’den bahsedelim son olarak… Zengin bir iş adamı olan Giovanni`nin diğer insanları önemsememesi ve onları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmesi çok iyi temsil edilmişti ve bu iş adamı üzerinden günümüze dair yapılan vurgular bence filmin önemli bir kısmını oluşturuyordu. Şirket zorda kaldığı için ilk olarak, tarihi bir tiyatroyu gözden çıkararak apartman yapımı için satmak gibi, ülkenin batacağına bahse girmek ve tüm şirket politikalarını buna göre belirlemek gibi… Kendi isteği gerçekleşmeyince insanları çok kolay harcamak gibi yansımalar vardı günümüzden.
Filmi bir çok yanıyla çok başarılı bulsam da; bir önemli kısmın atlanmış olduğunu düşünüyorum ve bu elde olmadan ana fikrin zayıflamasına neden olmuş bence. Filmin yola çıktığı nokta, bir bisikletliye çarpılması ve bu olayın sonuçlarıydı. İnsan sermayesinin asıl vurgulandığı yer de bu konuydu, ama film başından sonuna kadar insanların yaşam kesitlerinden oluşmasına rağmen; ölen bisikletlinin yaşamına ait çok az bilgi vardı. Çevresindeki yaşamlardan bahsedilirken, bu karakterin yaşadıkları daha fazla açıklanmalıydı diye düşünüyorum ya da bir şekilde filme daha fazla katılmalıydı.
Son olarak, Türkiye`de vizyona girme şansı bulamamış bu çok başarılı filmi izlememe olanak sağlayan MEVSİMSİNEMA’ya çok teşekkür etmek istiyorum. Türkiye`de bu tür sinema etkinliklerinin daha fazla olması gerektiğine inanıyorum. Zamanım maalesef daha fazla olmadığı için, hem iki filme gitmekle yetinmek zorunda kalmış bir seyirci hem de programa ilginin çok yüksek olduğunu da gözlemlemiş biri olarak, MEVSİMSİNEMA’ya nice başarılar diliyorum, ilerideki yıllarda daha uzun sürmesi umuduyla…