Sizi bilmem, ama kültür denince benim aklıma gelen ilk şeylerden biri “dil” oluyor. Her ne kadar bir dili çok iyi bilsek de, anadilde kişinin kendisini ifade etmesi ise bir başka oluyor. Nitekim çoğumuz şu ENG101-102’yi de Türk bir hocadan alsam diye iç geçiriyoruz bazen. Korkumuz İngilizce bilmememiz değil de, anlayamama kaygısı oluyor çoğunlukla. Nedense hep hocanın aksanı aklımızda soru işaretleri oluşturuyor. Dil İngilizce olunca, akla “hangi İngilizce?” sorusu geliyor. Bundan sanki ayrı bir dilmiş gibi bahsetmemizse, dildeki aksan farklarından kaynaklanıyor. İngiliz aksanı ile Amerikan aksanı arasında birtakım farklar olduğunu herkes biliyor, hatta bazıları bu farkları da biliyor. Fakat bu aksan ayrımına bizi getiren neler? Ya da bazı aksanlardan neden korkup, çekiniyoruz? Biraz da, şu tüm dünyaya ayak uydurmak için, çağın gereksinimi olan dil İngilizce’nin gramerinden biraz uzaklaşalım ve kimler nasıl İngilizce konuşur, bakalım.
Her ne kadar lisede Almanca öğrenirken “Aaa, bu İngilizce’de de aynı kelime” diye şaşırmış olsak da, dil bilimciler İngilizce’nin kaynağını Almanca’ya dayandırmışlar.
Bir diğer sıkça tartışılan konu ise, İngilizce’nin atası Amerikan mı yoksa İngiliz İngilizce’sine mi daha yakındı sorunu. Çoğu kişi bunu İngiliz İngilizcesi olarak cevaplasa da buna yakın olmadığını savunan da birçok görüş var.
İngiltere’de daha doğru adıyla Kuzey İrlanda ve Büyük Britanya İmparatorluğu’nda, İngilizce konuşuluyor olsa da tek resmi dili bu teşkil etmez. Galler (Wales)’de Galce (Welsh), İskoçya’da İskoçça (Scottish), Kuzey İrlanda’da İrlandaca (Irish) ve Ulster İskoççası (Ulster Scots) da resmi diller arasında yer almakta. Bunları bir kenara koyup ortak olan İngilizce esas alınsa dahi aksanlarda farklar görülmesi epey normal. Fakat bunu Amerikan aksanından belki de en çok ayıran özelliği “yumuşatılmayan t harfleri” ve “okunmayan ya da yumuşatılan r harfleri” ayrıca elbette ki o güzel vurgulu telaffuzlar.
İngiliz aksanıyla ilgili tüyolar almak isterseniz bu güzel videoyu izleyebilirsiniz.
Amerikan aksanı ise birçoğumuza anlaması ve alışması daha kolay gelir. Kendimce de bu böyledir, bu aksanda kelimeleri peşi peşine sıralamak daha bir kolaydır. Öte yandan CNN izlerken haberin büyük bir kısmını anlarken, BBC’yi sonuna kadar dinleyebilmek biraz zor oluyor. Dizi ve filmlere bakacak olursak, izlediğimiz pek çok dizi Amerikan dizisi olması sebebiyle kulağımız da bu aksana daha yatkın konumda. Person of Interest, Friends, How I Met Your Mother, Suits bunlara örnek. İngiliz aksanına tanık olduklarımızda ise Game of Thrones ve Sherlock var.
Öte yandan Türk Eğitim sisteminde genelde enteresan bir yapılanma söz konusu. Çünkü ne Amerikan aksanı merkeze alınmakta, ne de İngiliz aksanı öğretilmekte. Genellikle tamamen karışık, hiçbirine ayıp olmasın dercesine ikisinden de alınan telâffuzlar söz konusu olmakta. Hatta çoğu kez, kendimize özgü şekilde “again”i “egeyn” diye okumak yahut da “three” ile “tree”yi arada fark olmaksızın seslendirmek öğretildi bize. Yine aksanlı okumaya çalışanlarla dalga geçildi. Çoğu kere dile getirmişimdir, kendimce eğer o dil, öyle konuşuluyorsa buna çabalamak benim için asla dalga geçilesi bir şey olmamıştır. Aksine takdir edilmesi gerektiğini düşünürüm. Çünkü o dil, o milletin kültürüdür, yarım yamalak öğrenmektense çabalamak daha bir değerli gelir bana. Belki en başından beri bu bilinçle öğrenmeye başlasaydık, şimdi dili algı antenlerimiz çok daha açık ve seçici olacaktı. Kim bilir? Umarım gelecek nesiller!