Ciğerine dolan ilk acı nefesle birlikte, onun sıcaklığı çarptı yüzüne. İlahi bir mesaj gibi fısıldandı kulağına, dünyadaki koruyucu meleğinin o olduğu. Konuşamasan bile, ne demek istediğini anladı hep. Sütünü emdin, minik ellerinle onun parmaklarını tuttun.

Hastalandın, bebektin henüz. Seni iyileştirmek için elinden ne geliyorsa yaptı. Ateşler içinde yandığın gecelerde göz ucuyla babana baktın. Baban bazen uyukluyordu; ama o gözünü bile kırpmıyordu sen gözlerini huzurla kapayıncaya dek.

Emekledin. Kucağını açıp her ‘’Gel.’’ deyişinde daha bir hevesle emekledin yerde. Emeklemekten yoruldu kolların. Minik vücudunu onun sonsuz genişlikte kollarına atıp uykulara daldın.

Yürüdün. Komşuların korkulu rüyası oldun. Türlü türlü yaramazlıklar yapıp onun yüzünü kızartsan da, senin bir gülüşünle aydınlandı hep yüzü. Yürüdün, hep daha emin adımlar attın. Kapı çaldı, ilk sen koştun baktın. Düştün, kalktın, ama onun sıcak nefesini hep ensende hissettin.

Bayram geldi. Bir iki gün önceden alışverişler yapıldı. Sana yeni bayramlıklar alınmışken o, dolabındaki kıyafetlerinden giyinmişti. Sorgulamadın. Bayram sabahı kalktın, yeni ayakkabılarını hevesle giyip kahvaltı sofrasına koştun. Ekmeğine reçeli o sürdü, kıyafetinin yakasını o düzeltti.

Okula gittin. Büyüdün, serpildin. Hep yanındaydı.

Ergen oldun, odana kapanıp müzik dinledin, yalnız kalmak istedin. O hep oradaydı. Beş adım atsan ulaşabileceğin mesafede, mutfakta bir şeylerle uğraşmaktaydı.

Üniversiteyi kazandın, mutlu ettin onu. Sonra belki evlendin bir gün ve bir mutluluk gözyaşı daha ekledin hanesine gözlerinin.

Peki başka bir yerde, başka bir zamanda, başka bir çocuğun hikayesini dinlemek ister misin?

Hikayesinin başı seninkiyle aynı. O da senin gibi, dünyadaki tek koruyucu meleğinin kanatları altında büyüdü. Ona her gün biraz daha hayran olarak, her gün biraz daha bağlanarak yürüdü hayat yolunu. Çocukluğuna dair ne kadar kötü anı varsa, hepsinin unutturan melekti o.

Sonra bir gün, ilk doğduğunda kulağına fısıldanan o ilahi mesaja benzer bir şeyler fısıldandı kulağına. Melek, artık yoktu. Erken gitmişti. Anlayamadı, inanamadı, kabul edemedi çocuk.

Bayram geldi. Yeni giyecekler almadı, heyecanlanmadı. Ekmeğe reçeli kendi sürdü, kıyafetinin yakasını düzeltmeyi bıraktı. Mezarlığa gidip, meleğinin başında dua etti.

Üniversiteyi kazandı, mutluluğunu paylaşıp sarılacak tek bir kucak bulamadı. Yine mezarın başına gitti, toprağa sarıldı.

Anneler günü geldi, televizyonlarda çocuklar annelerine sarıldı. Reklam filmleri en duygusal sözler ve melodilerle süslendi. Billboardlar annelere sevgi sözcükleriyle donatıldı. Mağazalar ne kadar kâr yapacaklarını hesaplayıp bütün ürünlerini Anneler Günü konseptine uygun şekilde dönüştürürken; sokakta donuk gözlerini yere dikmiş yürüyen, kafasını kaldırıp vitrinlere bakma gücünü kendinde bulamayan o çocuğu kimse fark etmedi. Her Mayıs bir kez daha kalbi paramparça olan o çocuğa, kimse aldırış etmedi. Annesinin ölümünden haberdar olmayan sınıf arkadaşları sordu: ‘’Annene ne alacaksın bu Anneler Günü’nde?’’ Çocuk tereddüt etmeden cevap verdi: ‘’Bir sürü karanfil!’’

Anneler Günü ve Babalar Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da dünya üzerindeki her çocuğun annesi ve babası varmışçasına neşe içinde kutlanacak. İnsanın belki de en hassas noktası olan anne ve babasını, yılda bir gün bile olsa gerçek manada hatırlamaya ve onları bir nevi mutlu etmeye yönelik kutlanan bu özel günler, bu yıl da annesiz ve babasız çocukların zaten hiç dinmeyen acılarını ikiye katlamaktan başka bir işe yaramayacak. Arkadaşlarına büyük bir gururla annesine karanfil alacağını söyleyen çocuk, annesinin mezarına gidip titreyen ellerindeki karanfilleri büyük bir özenle dikecek toprağa ve onları gözyaşlarıyla sulayacak.

Her gün binlerce çocuk yetim veya öksüz kalıyor. Bazıları anne ve babasını tanıyamayacak kadar küçükken kaybediyor onları. Bu yüzden, dünya üzerindeki bütün annesiz ve babasız kardeşlerimin acılarını derinden biliyor, paylaşıyor ve yaşıyorum.

Öyleyse, Anneler Günü’müz kutlu olsun (!)

 

 

Leave a Reply

4 comments

  1. Çigdem AKGOZ

    Tek kelimeyle muhteşem

  2. Meral BAHAR

    Bu yazının her kelimesi hassas bir yüreğin sızısı… Okuyan herkesi çok etkilediğine eminim. Bir anne ve bir evlat olarak beni çok etkiledi. Dilin kullanımı, duygunun tonu fevkalade. Bu yazıyı okulumuzda tüm Türk Edebiyat öğretmenleri pazartesi günü sınıflarında okuyacak.Eline, diline, yüreğine sağlık yavrucuğum. Kaybettiklerimiz aslında hep bizimle.

  3. Mediha BAKMAZ

    Yürekten gelen seslenişin ötelerden zaten duyulur… Bu seslenişini burada duyamıyanlar ve duygularını ifade edemiyenler için üzülmek gerekir benim güzel kızım. Seni tüm sevgimle kucaklıyorum.

  4. Sare Polat

    Sizden böyle yorumlar duymak benim için onurdur Meral hocam, iyi ki varsınız.