-Her şey daha ne kadar kötü olabilirdi?
-Her şey çok ama çok daha kötü olabilirdi.
Cefakar Cin Ali, vefakar Jules Verne bir yana, okumaya başlayan çoğu çocuğun daha karmaşık yapıtlara veya fantastik alemlerin dünyasına dalmadan önce, distopyalar ve teorilerden evvela geçtikleri bazı kitaplar vardır. Hatta, şayet izin verirseniz bu kitaplar sizi büyütebilir de.
Bunların içinden içimize en çok işleyeni, birçoğumuz için şüphesiz ki ‘Talihsiz Serüvenler Dizisi’dir. Lemony Snicket mahlasını kullanan Daniel Handler’ın yazmış olduğu bu on üç kitaplık (aslında on dört) seri; ne Kemalettin Tuğcu ajitasyonu gibidir, ne de Ömer Seyfettin realizmini barındırır. Hayatın kötü, çoğunlukla küçük yaştaki çocuklardan saklanma ihtiyacı hissedilen yanı, bu seri sayesinde anlatılabilecek en makul şekliyle anlatılmıştır. Çocuk edebiyatı için fazla depresif ve karanlık renklere sahip olduğu düşünülebilecekken, aslında hikayenin yaptığı bunun düşündüğümüz kadar kötü olmayabileceğini fark ettirmektir.
Violet, Klaus ve Sunny isimlerindeki üç kardeşin yetim kalmaları ve akabinde ailelerinden kalan servetin peşindeki kötü karakter Kont Olaf’tan kurtulmaya çalışmaları üzerine ilerleyen serinin 2004 yılında bir film uyarlaması yapılmıştı. İzleyenlerin de hatırlayacağı üzere filmin başrollerinde Jim Carrey, Meryl Streep ve Jude Law gibi birçok ünlü oyuncu yer almıştı. Nitekim film beklentileri karşılayamamış ve istenilen sükseyi yapamamıştı. Birçok A Series of Unfortunate Events hayranı için filmin beklentileri karşılayamaması büyük bir hayal kırıklığı olmuştu; çünkü bu yapımcıların seriden ümidi kesecekleri anlamına geliyordu.
Aradan yıllar geçti ve Netflix “A Series of Unfortunate Events”in bu sefer dizi olarak uyarlanacağını açıkladı. Kalpler hızlı hızlı atmaya, acabalar, endişeler de bacayı sarmaya başladı. Derken 13 Ocak 2017’de dizinin sekiz bölümlük ilk sezonu izleyicisiyle buluştu. Bu defa, Neil Patrick Harris dizinin başrollerinden biri olan Kont Olaf rolüyle karşımıza çıktı.
Bir çocuk kitabı serisi olarak aslında oldukça ince göndermelerle dolu olan “A Series of Unfortunate Events” dizi versiyonunda bunları çok yerinde vurgulayabilmiş. Misal, ilerleyen bölümlerdeki karakterlerden biri olan Dr. Georgina Orwell hipnoz etkisiyle karşılıksız çalıştırılmaya programlanmış işçilerin olduğu bir bıçkıhanenin doktoru olarak gösteriliyor. George Orwell’ın ‘Hayvan Çiftliği’ne yapılan bu atıfta hikayenin gidişatı da esinlenilen romanla benzerlik gösteriyor.
Bir başka örnek, serinin asıl kahramanları Baudelaire kardeşlerin soyadı, ünlü Fransız şairi Charles Baudelaire’e yapılan bir gönderme. Mutsuz bir çocukluk geçirmesi ve karanlık edebiyatıyla tanınan şairin talihi, serideki Baudelaire kardeşlerden pek de farklı değil zaten.
Serinin çocuklardan ve onların servetlerinin korunmasından sorumlu karakteri Bay Poe da sürekli öksüren, terfi almak için uğraşıp didinen, biraz hastalıklı ve kendi dünyasında yaşayan bir karakter. Bu karakterin esin kaynağı da tahmin edebileceğiniz gibi Edgar Allan Poe.
Bu ve benzeri ince göndermelerle dolu serinin dizi uyarlaması ilk sezonu itibari ile oldukça başarılı olmuş. Filmde göremediğimiz sürrealist bakışı dizide oldukça hissedebiliyoruz; ki bu kitaba oldukça bağlı kalındığını gösteriyor. Dizinin görselliğinden tutun da, oyuncu seçimine, kostümlerinden olay zincirine kadar her şey, kara mizahı dozunda hissettiren türden olmuş. Sanıyorum ki bütün bunlar, dizinin film ile aynı sonu paylaşmasını önleyecektir. İlk sekiz bölüm boyunca kitap başına ikişer bölümden ilk dört kitabın uyarlaması yapılmış. Seriyi, film gibi zaman sıkıntısı olmadığı için 45-50 dakikalık bölümlerle tadında ilerleyen bir dizi haline getirebilmişler.
Yeni yılda ne izlesem diye düşünüyorsanız, çocukken okumamış dahi olsanız “A Series of Unfortunate Events”in bu dizi uyarlamasını gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Yeni sezonun ne zaman yayınlanacağını ise henüz bilinmiyor.