İşin mutfağına girmek diye bir tabir vardır. Bir şeyin püf noktalarını, onu farklı kılan nüanslarını görebilme yetisi kazanılan yerdir aslında mutfak; bir şeyin doğduğu ve geliştiği o yerde bulunursanız, onun hakkında malayani konuşmalar yapan insan yığınları arasında, gerçek birkaç şey söyleyebilme şansına kavuşursunuz. Eh pek tabii bunun için, biraz da gözlemci bir tabiata sahip olmanız hiç fena olmayacaktır.
“George Orwell’ı nasıl bilirsiniz,” desem; “İçimizdeki emperyalizme tokat gibidir, vurduğu yerde gül biter,” diyebilirsiniz. Herhangi bir değere yahut vicdan emaresine saygımızın kalmadığı şu günlerde, hayatın cilvesi olarak herkesin elinden, bir ‘1984′ ya da ‘Hayvan Çiftliği’ geçmiştir. Ama Orwell gibi, romanlarının kurgularındaki düşünce yapısı güçlü, kıvrak ve katmanlı olan yazarları, söz meclisinize çağırıp onlarla iki lafın belini kırmanın çok daha güzel bir yolu vardır: Bu yazarların pek de popüler olmayan deneme kitaplarını okumak.
‘Kitaplar ve Sigaralar’, Orwell’ın edebiyat dünyasında gördüğü, tanık olduğu ve bizatihi deneyimlediği olaylar üzerinden, halihazırda da işin mutfağında olan bir edebiyatçı olarak düşündüklerini, ince mizah anlayışı ve sade üslubuyla anlattığı bir kitap.
Kitaba ismini veren denemesinde zaman zaman hepimizin bir şekilde muhabbet konusu olmuş bir meseleyi ele alıyor. Bir kitaba o kadar para verebilecek durumda değilimciler, kitaplar çok fahiş fiyatlardacılar, sigaraya verdiğin parayla kütüphane kurardıncılar… Bu mevzu tartışmaya açık bir şekilde uzayıp gidebilir. Uzatmadan kitaptan bir alıntıyla devam edelim;
“Gazetede editörlük yapan bir arkadaşım birkaç yıl önce fabrika işçileriyle beraber yangın gözcülüğü yapıyormuş. Çoğunun beğenerek okuduğu bu gazete hakkında aralarında konuşmaya koyulmuşlar; ancak edebiyat bölümünü nasıl bulduklarını sorduğunda arkadaşımın aldığı cevap, “O şeyleri okuyacağımızı sanmıyorsun, değil mi? Çoğu zaman on iki buçuk şilinlik kitaplardan bahsediyorsunuz! Bizim gibi adamlar bir kitaba on iki buçuk şilin veremez.” olmuş. Arkadaşım, “Bunlar günübirlik bir Blackpool gezisine yüzlerce sterlin harcamaktan çekinmeyen adamlar,” diyordu.”
Sonrasında ekliyor;
“Kitap satın almanın, hatta okumanın pahalı ve ortalama insanın olanaklarının dışında bir zevk olduğu fikri o kadar yaygın ki, derinlemesine sorgulanmayı hak ediyor.”
Yaşadığımız dönem için kitaba ulaşım eskisi kadar güç olmasa da, kitapların pahalılığı hala dilimize pelesenk olmuş durumda. Haklılık payı yok mu? Elbette ki var; bir kitabın fiyatını görüp ufaktan elimizi çektiğimiz zamanlar olmuştur hepimizin. Yalnızca burada konuya yaklaşım biçiminin bu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı, sigaraya verdiği parayı kitaba vermediği için kınanan insanlara yaklaşımın o olmamasını düşündüğüm gibi. Kitaplar ücretsiz mi? Hayır. Sigara içen biri sigaraya o parayı verecek mi? Evet. Bu giderlerin varlığı da, en az diğer giderlerimiz kadar ortada ve yadsınamaz. Olmamasını istemek ya da bunun kitap alımını engellediğini düşünmek ise bana kalırsa kolaycılıktan ve temeldeki sebepten kaçmaktan ibaret. Kamuoyuna sunulsa, özel hayatlarımızdaki birçok ihtiyacımızın ekseriyetle lükse kaçtığının söyleneceğini itiraf etmesek de hepimiz biliriz. İlgi, alaka ve merakımıza yenik düşerek yaptığımız onca harcama varken durup da kitaba para harcayamamaktan dem vurmak kafayı kuma gömmekten başka bir şey değil. En azından dürüst davranıp paramızı buna harcamak istemediğimizi ya da başka şeylere kıyasla daha az harcamak istediğimizi itiraf etmeliyiz.
“…Ve kitap tüketimimiz bu kadar düşük olmaya devam ederse, en azından bunun nedeninin kitapların satın alındıkları ya da ödünç alındıklarında çok pahalı olmalarında değil okumanın köpeklere, sinemaya ya da pub’a gitmekten daha az heyecan verici bir meşgale olmasında yattığını itiraf edelim.” (Orwell, 1946)