Eskiden sadece bir eğlence ve zaman geçirme aracı olarak olan görülen bilgisayar oyunları, son yıllarda çok ciddi bir ekonomik ve sosyolojik gerçeklik haline geldi. Oyun arayüzü Steam’in, Counter-Strike oyununun, Half-Life, Left4Dead ve Portal serilerinin yaratıcısı Valve’nin 2009 gelirleri 47 trilyon, 2010 gelirleri 49 trilyon ve 2011 gelirleri 51 trilyon Amerikan Doları olarak açıklanmıştı.
Sanal gerçekliğin olağanüstü büyümesi ve yeni jenerasyonun bunlara yönelimi sonucunda, gerçek hayata ciddi bir katkısı olmayan bu hobinin köklerinde hangi sebeplerin yattığı merak uyandırıcı bir konu olmuştur.
2012’nin yeni animelerinden Accel World’un ana karakteri Haruyuki, lise 1. sınıfa giden şişman; çirkin ve hayatın hiçbir noktasında özel bir yeteneği olmayan, öğle yemekleri okuldaki bir kabadayı tarafından düzenli olarak elinden alınan bir öğrencidir. Animenin geçtiği 2046 yılında bütün öğrenciler Neuro-Linker adı verilen bir cihaza sahiptir. Bu, boyun etrafında ince metal bir çember olarak gösterilen cihaz, direkt olarak beyne bağlı olup; öğrencilerin istedikleri şekilde internete ve sanal gerçekliğe girebilmelerini sağlar.
Haru, bu yaşına kadar birçok hatta haddinden fazla oyun oynamış olmakla beraber, kendisini oyunun en iyisi olarak gördüğü Squash oyununun sanal gerçeklikteki versiyonunda en yüksek skora sahiptir. Kendisinin dünyada doğru düzgün yapabildiği tek şey olarak gördüğü bu oyunda bir yabancının kendi rekorunu geçtiğini gördüğü gün Haru tamamen dibe vurur. Hemen izleyen günde kendisine Öğrenci Kurulu Başkan Yardımcısı Kuroyukihime tarafından kendi Neuro-Linker’ına yüklenen gizli program Brain Burst hayatını tamamıyla değiştirir. Bu program beyin dalgalarını hızlandırıp etrafındaki zamanı neredeyse duruyor gibi gösteren bir programdır. Ancak bu harika özelliğin kullanımı Burst-Point adındaki puan sistemiyle sınırlı olup, bu puanları toplamanın tek yolu ise sanal gerçeklikteki bir dövüş oyununda kazanmaktan geçmektedir.
Bu sanal oyunda dünyadaki kendi yerini bulan Haru’nun özgüveni ve hayat beklentileri hızla artarken; olaylar bunun basit bir oyundan çok daha fazlası olduğunu ortaya çıkarır.
Bu animede, hızla sanallaşan dünyada insan ilişkilerinin değişimine dair çok sert betimlemeler kullanmıştır. Ana karakter Haru’nun içler acısı gerçekliğinden kaçmak için yüzünü döndüğü sanal dünya onun tek tesellisi olmuştur ve şu anda dünyada yükselen oyun sektörünü aynı zamanda hayatındaki beklentileri karşılanmamış insanların döndüğü, saklandığı bir mağara olarak nitelemiştir. Gerçekten de oyunla haddinden fazla zaman geçiren insanların genellikle sosyal hayatlarının normal insanlara göre çok daha sönük kaldığı görülmektedir. Hayal kırıklığına uğramış, sosyal baskılardan bıkmış jenerasyon, bu tatlı uykuyu kendi gerçeklikleri olarak kabul etmiştir.
Anime, sadece içinde barındırdığı veya en azından benim seçebildiğim mesajlardan çok daha fazlasını içinde barındırmaktadır. Çabuk gelişen öyküsü, harika görselleri ve tatmin edici kurgusuyla kesinlikle izlenmeye değecek bir animedir.