Göğsümde bir ağrıyla yaşıyorum aylardır. Öyle bir ağrı ki bu; kimsenin bilmesini istemediğim, uykularımı kaçıran, gecenin tüm siyahı etrafımı sardığında tek bir silüetle başlayan ve Ay’ın veda edişiyle dinen türden…
Kaçışı yok biliyorum. Tek yapabildiğim, onun silüeti benliğime girdiğinde, onun için kadehimi kaldırmak…
“Şerefe !”
Kendini unutturmadığın için… Ezberlediğim yüzünün her bir ifadesinin aklıma her gelişinde, beni sanki hergün berabermişçesine mutlu ettiği için ve bunun dudaklarımdaki tebessümle aynı anda dolan gözlerimin tek açıklaması olduğu için… Ağlayamıyorum bile.
Düşünmeyi reddettiğim gecelerden biri bu gece. Sadece gözlerimi tüm aydınlığa kapattığımda başımın döndüğünü hissetmek, mantığımın bana oynadığı tüm oyunları duygularımla bastırmak istiyorum…
Farkında olmadan birine bağlanmanın insan ruhunda açtığı o kara deliğin, nereye götüreceğini bilmeden yaşamak istiyorum hayatı. Belki sömürmek… Belki de mutluluğa boğmak onu düşünmeden…
Tek bildiğim birşey var; kuvvetli bir rüzgara katılmış olsa da bu hisler ya da güneşin doğuşu gibi sakin olsa da, sonsuza dek orada olacak.