Dünyanın herhangi bir şehrinde; bir anne, pembe yanakları sıcacık çocuğunu izliyor uykusunda. Üzeri hafifçe sıyrılacak olsa evladının, sonbaharda ürperen narin bir yaprak gibi titriyor canı. Ninniler koyuyor yastığına, mutlu sonlu masallar diliyor kaderine. Yetmiyor. “Nasıl etsem de sersem şu koskoca dünyayı minicik ayaklarının önüne, ey benim canı canımdan öte, yüreği hayata bedel yavrum, yaşamak gibi onurlu, kokun gibi çocuk kalsın gülüşün…” Dünyanın herhangi bir şehrinde bir anne, yavrusunun son bakışını gözlerinde bir gizli armağan gibi saklayarak uyuyakalıyor. Gülüşü değiyor yastığına, ay kararıyor…

Dünyanın herhangi bir şehrinde, sözlerini hiçbir zaman tamamlayamayacağı bir türkü söylüyor kadın. Dudaklarında yarım kalmış türkünün dumanı, soğuk kış gecelerinde, küçücük bulutlar gibi darmadağınık. Yağmurlar diyor… Yağmurlarım. Bir çiçek gibi sunulmuştu annesinin kucağına oysa… Çok mu ıslanmıştı, üşümüş müydü de kurumuştu gözleri? Şimdi güneşin karşısında güzelim ayçiçekleri gibi hayat, büyüdükçe eğiyor başını. Ve insan, üşüdükçe sarılıyor kendine. Temmuz düşleri öpüyor yanaklarından uykusunda, sımsıkı sarıldığı yorgan, annesine benziyor o gece. Açık kalan radyoda bir şarkı “tüm bu alışkanlıklar çocukluktandır.” diyor, üşümesin diye yalnızlığının üzerini örtüyor kadın.

Dünyanın herhangi bir şehrinde bir kadın, günün tüm yorgunluğunun ardından kendileri için ayırdığı zaman dilimlerini eşiyle paylaşmak istiyor. Akşam okunan sabah gazeteleri, yarım kalmış soğuk çay ve poşet kılıfının içinde komik bir mücevher gibi görünen televizyon kumandası, kararmış bir gecenin perdelerini örtüyor güne. Anlattıkça anlatıyor kadın, sustukça susuyor adam. İstediği de bu değil miydi zaten? –Dinle(n)mek… Dinleniyor kocası… Dünyanın herhangi bir şehrinde bir kadın, 2862. kez yastığına “sana da iyi geceler kocacığım.” diyor.

Dünyanın herhangi bir şehrinde bir kadının, bir zamanlar ellerinde kırmızı güllerle gelen kahramanı, sekiz çocuğunun gözleri önünde mor çiçekler açtırıyor yüzünde. Dünyanın herhangi bir yerinde bir kadın, her nasılsa(!) ve muhakkaktır ki yanlışlıkla(!) kapıya çarpıyor bugün.  Kapı gibi adamların odundan yapıldığını, hiç kimse ona söylemiyor.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir kadın, eşinin şu yaşından sonra sayı saymaya başladığını öğreniyor. Yıllarca “birtanem” diyen kocasının, ikinci tanesi olduğunu öğrendiğinde asla gözleri dolmuyor. Şayet henüz ilkokulda olan çocuğu için yemek hazırlıyor o sırada. Ve muhakkak ki, gözüne soğan kaçıyor…

Dünyanın herhangi bir yerinde küçücük bir kız, kapıya bağlanmış kurbanlık bir koyun gibi pala bıyıkları pislik kokan bir adama satılıyor. Allı duvaklı gelinliği köy meydanını süpürürken alkış tutan eller, gökyüzünde şarapnel parçaları, maviyi delen davul sesi, ağız dolusu dedikodu karna sığmayan, ağaçtaki yaz güneşi, güneşteki gece, dünyanın sırrını saklıyor sanki. Herkes her şeyi biliyor da, kimse bir şey söylemiyor sanki. Gündüz vakti işlenmiş bir cinayetin müşterek failleri gibi, susuyor köy meydanı. Henüz beşiği büyümeden bir bebek veriyor ellerine hayat ve bir de sıfat “kadın”. Hayat, bazılarına herkesten önce, “büyü” diyor.

Dün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günüydü. Dünyanın herhangi bir yerinde, bir kadın uyandı dün.Dün güneş eriyen karların üzerinden baharı bekleyen bir çiçek gibi ince ince ve gülümseyerek filizlendi. Annelerinizin, kızlarınızın, eşinizin, sevgilinizin yahut kendinizin günü oldu dün; kutlu olsun! Şimdi sevgili hayat, rica etsem biraz daha nazik olabilir misin?

Leave a Reply