Bazen bir sonraki adım için dikkatlice yere bakmaktan, etrafındaki aydınlığı farketmediğin, en önemlisi de önünü göremediğin bir yol gibidir hayat…
Bazen ise kendine belirlediğin ya da daha da kötüsü “belirlenen”, sonunda ne olduğunu bildiğin bir roman gibidir.
Hangisi seni daha fazla yoran ?
Kim seçenekleri olmadan yaşamak ister ? Ya da kim sonunu bildiği bir romanı okumak ister ?
İnsanın ruhundaki, o doğuştan gelen amaca ulaşma ve keşfetme duyguları nasıl tatmin olur bu şekilde? İmkansız…
Yaşadığın her anı sonsuzluktaymışsın gibi hisset, hisset ki sadece sana ait olan bu hayatta, hiçbir yanlışın geri dönüşsüz olmadığını, hiçbir kararı sonsuza dek sürdürmen gerekmediğini farket. Kendin için çizdiğin o büyük resme bakarken, her zaman başka bir ayrıntı için yer olacağını bil. Oldu da yer bulamadın, hoşlanmadığın ayrıntıyı, bu belki de resimdeki en büyük figür bile olabilir, baştan, yeniden resmet. Unutma; fırçan ve kalemin elinde ve sen, kendi yarattığın dünyanın Tanrısısın.
Başkalarının ne dediğine sakın kulak asma. Eğer tek bir doğru olsaydı bu hayatta, çoğu zaman görmezden geldiğimiz ama aslında bu dünyaya ayrı bir renk katan, birbirinden tamamen farklı kişilikleri olmazdı insanların ve tabii ki bu kişiliklerin karşılıklı olarak birbirinin “hayat” tuvallerine kattıkları renkleri asla göremezdin.
“Hayır” cevabını vermeyi bil. İstemediğin bir şeyi yapmak zorunda değilsin. Aslında hiç olmadın. Eğer istemediğin bir yolda gidiyorsan, bu bilerek ve isteyerek kendini uçurumdan aşağı atmaktan farksızdır. Yaşamına dair birden fazla planını yastık altı yap ki gerektikçe çıkarabil.
Unutma, sen hayatında bir kukla değilsin, başroldesin!
Hatırla, tüm evrene göre nokta kadar yer kaplıyor olsan da, o nokta sana ait.