Bergama şehri tarihinin en önemli kısımlarından birini oluşturan Akropol bölgesi, gezmek için bir hayli zor, ama bir o kadar da zevkli bir yerdir. Topografyasıyla şehrin tümünü kucaklar ancak aynı zamanda ona mesafelidir de. Akropol, Antik Yunan zamanında şehrin ayrılan iki kısmından, dini bölgeyi ifade eden kısmıdır. Diğerinin adı Agora’dır ve burası çarşı, pazarlarla toplumsal işlevin önem kazandığı kısımdır. Akropol, özelliği gereğiyle şehre tümden bakmayı tercih eder ve tanrılarla ilişkisini bu şekilde korur. Ayrıca, burada bulunan yapıların her biri birer mimari harikadır. İnsan ölçeğinde tasarlanmışlardır ve 60 derece olan insan bakış açısından yararlanarak bölgeye yerleştirilmişlerdir.
Akropol’e varmak için kullanılabilecek en kolay ve en ilginç -yükseklik korkusu olanlar içinse işkence gibi bir- yol olan teleferikle yukarı, dağın en tepesine çıkarken, topografyanın imkânsızlığı karşısında Milattan Önce’sinde kurulmuş bir şehrin kalıntılarını görmek, Akropol gezisi için net bir başlangıçtır. Akropol’e vardığınızda ve çevrenizde sizi karşılayan hediyelik eşya satıcılarından ve müze kapısından geçtikten sonra dik yamaçlar ve kaygan yolların iki yanındaki tarih, sizi bekliyor olacaktır. Yürürken, her bir kalıntıya anlam kazandırmaya çalışmak ilk başta sizi çok zorlarken; daha sonra çok sıradan bir şey haline dönüşecektir, çünkü ilerleyen zamanlarda bu kalıntıların oluşturduğu mekânları deneyimlemek, bir nebze olsun yüreğinize su serpecektir.
Yukarı çıkarken iki yanınızdaki tarihi kalıntılar ve aşağıdaki mükemmel kent manzarası sayesinde, Akropol’ün neden tanrıların tapınaklarının bulunduğu yer olduğunun önemini bir kez daha anlıyoruz. Tarihi kalıntılarını açık ve doğal bir müze gibi saklayan yapısıyla geçmişte insanların buralarda yaşamış olduğu düşüncesi, akla çok daha yatkın gelir. Kocaman taşlarla veya mermerlerle oluşturulmuş uzun stoalar, pedimentler ve süslemeleriyle yerde birleştirilmeyi bekleyen onca kalıntı, insanın içindeki keşfetme duygusunu dürtebiliyor: “Acaba yıkılmadan önce nasıldı?”, ya da “İnsanlar nasıl kullanıyordu bu binayı? Nerde dua ediyorlardı?” gibi.
Alanda bulunan bazı tabelalara göre burada bulunan yapılar: Athena Tapınağı, Kütüphane, saraylar, arsenaller, Trajaneum, Amfi Tiyatro, Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı. Ancak, burada bulunan Altar’ın büyük kısmı, 1800’lerin sonunda Alman arkeologlar tarafından Berlin’e götürülmüş ve oradaki Berlin Müzesi’nde sergiye açılmıştır. Bu durum, Türkiye için büyük bir kayıp olmakla beraber Akropol’ün bütünlüğünün bozulmasıyla da yakından alakalıdır. Ayrıca Büyük Altar, Berlin’de bir müzenin içerisinde saklanmaktadır. Bu durum tarihi eseri anlamamızı zorlaştırır; çünkü tarihi eseri bağlamından koparıp dört yanı kapalı, bağlamından koparılmış diğer tarihi eserlerle beraber korumak ve saklamak, onun var olan anlamını yitirmesine neden olur.
Akropol’ün Bergama şehri için önemi oldukça büyüktür. Bu bölge, birçok uygarlığın Bergama’da etkin bir rol aldığının göstergelerinden biridir. Ayrıca, yöre halkı tarafından da saygı duyulan bir merkezdir. Öyle ki, insanlarla olan her konuşmanızda size bunu hissettirirler: “Akropol’e gittin mi çocuğum? Gitmediysen git haa!…”