Mektup 7

Mayatah,

Göğün yağmura meyyal vakitlerinde güneşi bulutların loş ışıkların arasından tutup çıkarıyor ve beni güneşe anlatmaya başlıyorsun, değil mi? Ve öyle masalsı anlatıyorsun ki beni, güneşi yeryüzüne küstürüyorsun adeta. Güneş de hışımla beyaz bulutları sırtlanıp, karışıyor göğün yedi katmanı arasına. Sonra ver elini öfkeli şimşekler, siyah bulutlar ve yüzlerce insanın üzerine boca edilen öfkeli sağanak.

Yağmurun insanlara bu kadar hüzünlü gelişi belki de güneşin yüzündendir Mayatah… Güneşin seni benden kıskanışı yüzünden…

Kendinden başka dillere destan bir tanrıçanın var olma ihtimali bile onu ürkütmeye yetiyordur. Hâlbuki sadece senin şafaklarına doğacak bir güneş olacağımdan habersiz gösterdiği bir yığın gereksiz öfke bu Güneş’inki. Ağlak çocuklar gibi şımarık bir gezegen işte hepi topu. Ne beklersin ki.

O değil de insanlar, sen, ben ve güneş arasındaki bu kutsal sırrı bilmeden, yağmura karışık hüzünden nasipleniyor her kasvetli günde.

Mektup 8

Mayatah,

Anladım ki bu dünya bize göre bir yer değil.

Bizim bir şehrimiz olmalı bence.

İçinde yalnız ikimizin yaşayacağı miniminnacık bir yer…

Yöresel birkaç parça müziğimiz olsun sonra.

Konuştuğumuz alfabenin yakasına resmi dil nişanı iliştirelim.

Denizyıldızları takalım hatta harflerin yakalarına. Gülümsetelim her birini. Sevindirelim.

….

Ah Mayatah…

Hayaller… Hayaller…

Yüzlerce sayfa hayal kurabilirim belki bu henüz adını koymadığımız kentimizle ilgili.

Ama önce sana kavuşmam gerek.

Önce aramızdaki o kocaman sahil yolunu, anneannelerin dillerinde eprimiş masallarda olduğu gibi az ve uz gitmem gerek.

Peki ama; sahile vurmuş denizyıldızları ölmeden varabilecek miyim sana?

Dikebilecek miyim her birini gökyüzüne,

Yalnız senin yönünü göstersinler diye?

Leave a Reply